14 Mart 2010 Pazar

Kısa Tarihleri ve Kökenleriyle
ÇARDAK TÜRKMENLERİ
.


İsmail Hakkı SAYIN, 13.03.2010

Çardak halkı, kendilerini “Türkmen” olarak nitelerler. Nedeni sorulduğunda, etnisitenin en belirleyici özelliği olan dillerini (şivelerini) gösterirler. Konuştukları şivenin Hambat ovasındaki diğer köy ve kasaba halklarının şivelerinden farklı olduğunu, bunu da kendilerinin Türkmen olduklarının delili sayarlar.

Gerçekten de Çardak Türkmenlerinin konuştukları şive incelendiğinde, bu şivenin yalnız Hambat ovasında değil, Denizli ilinin diğer yerleşim birimlerinde konuşulan çeşitli şivelerin hiç birine benzemediği görülür. Çardak şivesi bilimsel olarak incelenmemiş olmasına rağmen, bünyesinde barındırdığı özellikler (fiil çekimleri, kelimelerdeki harf değişimleri, vurgular ve sadece Çardak ağzında var olan kelimeler vb.) bakımından Doğu ve Güneydoğu Anadolu şivelerine gösterdiği yakınlık dikkati çekecek derecede belirgindir.

Bu yakınlık bizi, Çardak Türkmenlerinin kökenini Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da aramaya itti. Burada ilgimizi, 17 nci yüzyıla kadar Doğu ve Güneydoğu Anadolu’nun en büyük konargöçer topluluklarından olan Diyarbakır Türkmenleri, diğer bir deyişle Bozulus çekti.

1. Diyarbakır Türkmenleri (Veya Bozulus)

Diyarbakır Türkmenlerinden bahs etmeden önce Türk, Türkmen ve Yörük kelimelerinin menşeinden bahsetmek yerinde olacaktır.

Bilindiği üzere Oğuz Türkleri arasında 10 ncu yüzyıldan itibaren yayılmaya başlayan İslamiyet, 11 nci yüzyılda Oğuzların ezici bir çoğunluğunun dini haline gelmiştir. İşte bu yüzyıldan itibaren Türk olmayan kavimler Müslüman Oğuz Türklerini Müslüman olmayanlardan ayırmak için onlara “Türkmen” adını vermiş ve bu isim daha sonra Oğuz Türklerince de benimsenerek Oğuz isminin yerine geçmiştir.

Türkmen kelimesinin Farsça “Türk manend” yani “Türk’e benzer” kelimesinden türediğini, “manend” kelimesindeki “end” ekinin zamanla düşerek “Türkmen” şeklinde Türkçeleştiğini ileri süren tarihçiler de vardır.

“16 ncı yüzyıla kadar Türkmen kelimesi ile vasıflandırılan başlıca iller (kavimler); Halep Türkmenleri, Dulgadırlı Türkmenleri, Diyarbekir Türkmenleri ile Bozok (Yozgat ve civarı) sancağında yaşayan oymaklar idi. Türkmen adı daha sonraları yalnızca Diyarbekir Türkmenleri ile Halep Türkmenlerine münhasır kaldı. Bu iki teşekkülden 17 nci yüzyılda batı ve güney Anadolu’ya gelenlere de Türkmen denilmiş, iskân edildikleri köy ve kasabalar da günümüze kadar bu isimle vasıflandırılmışlardır. Dolayısıyla batı ve güney Anadolu’daki boş alanlara ve terk edilmiş köylere yerleştirilen ve bugün dahi “Türkmen” olarak vasıflandırılan köyler ve kasabalar halklarının Diyarbakır ve Halep Türkmenlerinin torunları olduğunu söylemekte hata yoktur. Bu gün orta ve Batı Anadolu’da bazı yerlerde yan yana Türk, Yörük ve Türkmen köylerini görmek mümkündür. Bunun izahı şudur: Türk adıyla vasıflanan köyler, o bölge veya yörenin Selçuklular ve beylikler devrinden beri yerleşmiş en eski Türk halkına ait olanlardır. Yörük adıyla vasıflanan köyler, oralarda 17 nci yüzyıldan önce yaşayan ve son asırlarda yerleşen yörüklerin kurdukları köylerdir. Türkmen köyleri ise 17 nci yüzyıldan itibaren Orta ve sonra Batı Anadolu ile Marmara bölgesine göç etmiş ve son asırlarda oralarda yerleşmiş Bozulus, Halep Türkmenleri ve Yeni-İl’e mensup oymaklar tarafından meydana getirilmiş olanlardır.”

Bu ifadeler Prof. Dr. Faruk Sümer’in "Oğuzlar" isimli kitabından alınmıştır.

Bu konuda faydalandığımız bir diğer eser de Tufan Gündüz’ün “XVII ve XVIII. Yüzyıllarda Danişmentli Türkmenleri” adlı eseridir. Buna göre; Kızılırmak yayından güneye doğru çekilecek bir çizginin batısında kalan bölgede yaşayanlar yörük, Belirtilen çizginin doğusunda kalanlar ise Türkmen diye adlandırılmıştır ki, her iki yorum da tarihi hakikatleri ifade etmektedir.


1071 yılında yapılan ve zaferle sonuçlanan Malazgirt savaşından sonra Anadolu’ya akan Türkmen kabilelerinin bir kısmı Anadolu içlerine doğru yayılırken bir kısmı da Doğu ve Güneydoğu Anadolu’nun ova ve yaylalarını kendi hayat tarzına uygun görüp buralarda yurt tuttu. Sonraki yüzyıllar boyunca ve özellikle Moğol akınlarının önünden kaçarak Orta Asya ve Horasanı terk eden diğer Türkmen aşiretlerinin de katılımı ile Diyarbekir Türkmenlerinin nüfusları arttı. Bu suretle bulundukları bölgede önemli bir askeri güç kazanan Türkmenler, Akkoyunlu Devletinin kuruluşuna büyük ölçüde katılarak destek verdiler. Esas itibariyle bir Türkmen devleti olan Akkoyunlu devleti (ki Uzun Hasan Bey Oğuzların Bayındır boyundan olduğunu ileri sürerek Oğuz Han’ın torunu olmakla övünüyordu) güçlerini, kendilerine tabi olan Türkmenlerden alıyorlardı ki, bunların en önemlisi Diyarbekir Türkmenleri idi.

Akkoyunlu devletinin 1502 yılında yıkılışını müteakip, Diyarbekir Türkmenlerine mensup Pürnek ve Musullu gibi bazı aşiretler Azerbaycan’a göçerek Safevi Hükümdarlarının hizmetine girdiler ve varlıklarını günümüze kadar sürdürdüler.

Diyarbekir Türkmenlerinin yaşadığı bölgelerin Osmanlı egemenliğine girdiği 16 ncı yüzyılın ilk yarılarında devlet, birbirleri ile sürekli mücadele halinde olan Türkmen ve Kürt aşiretlerini ayrı ayrı teşkilatlandırarak başlarına birer yönetici (kethüda) atamak suretiyle asayişi sağlama yoluna gitti. Böylece Diyarbekir Türkmenleri “Bozulus”, Kürt aşiretleri de “Karaulus” olarak anılmaya başlandı. ( Prof. Halil İnalcık, Osmanlı İmparatorluğu, Toplum ve Ekonomi.)

Diyarbekir Türkmenleri yahut yeni adıyla Bozulus göçebe bir hayat sürmekte idi. Yazın Erzurum ve Erzincan taraflarına yaylaya çıkar, kışın ise Diyarbakır ve Mardin’in güneyinden Kerkük sancağına kadar olan bölgede kışlardı. 16 ncı yüzyılda Bozulus’a mensup oymakların sahip olduğu koyun sayısının 2 milyon civarında olduğu bildiriliyor. ( Prof. Faruk Sümer, Oğuzlar.) Bu rakama, keçi, sığır, deve, at gibi hayvanların da ilave edilmesiyle muazzam boyutlarda hayvancılık yapıldığı görülür. Bu büyüklükte yapılan hayvancılığın eti, sütü, derisi, yağı, yapağısı ile Osmanlı ekonomisine ne denli büyüklükte katkı sağladığı açıktır. 17 nci yüzyıl başlarında Bozulus’a mensup oymakların nüfusunun 100 bin civarında olduğu belirtilmektedir. Bu kadar kalabalık bir nüfus ve muazzam miktarlardaki hayvan sayısı ve bunlara ilaveten kışlaklardan yaylaya gidiş gelişlerde ödenen toprakbastı, yayla ve mera ücretlerinin sürekli artışı, yol üzerindeki yerleşiklerle sürekli mücadele gibi nedenler, Bozulus’a mensup oymakları yeni otlaklar aramaya itti. Bozulus böylece 1613 yılında Doğu ve Güneydoğu’daki otlak ve yaylarını terk ederek orta Anadolu’ya geldi.

Bu herc ü mercte 17 nci yüzyıl boyunca devam eden Celali isyanlarının etkilerini de göz ardı etmemek lazımdır. (Bu arada, dönemin meşhur Celali reislerinden "Katırcıoğlu"nun da Erle, (bugünkü adıyla Yeşilova kazası köylerinden olduğunu parantez içerisinde belirtelim.)
Bozulus’un Orta Anadolu’ya gelişi ile bu bölgede huzursuzluklar da başladı. Bölgenin tarıma dayalı ekonomisi mahvoldu. Köylüler köylerini terk ettiler. Büyük kargaşa çıktı. Devlet müdahale etmesine rağmen huzursuzlukları önleyemedi, Bozulus’u asıl yurdu olan Doğu ve Güneydoğu Anadolu’ya gönderemedi. Bu huzursuzluklar yaklaşık seksen sene boyunca devam ederek “Mecburi İskân” siyasetinin uygulanmaya başlandığı tarih olan 1691 (hicri 1105) yılına gelindi.

Bozulus’a mensup oymaklar;

Bozulus kendi içinde de üç kola ayrılmıştı. Bunlar; Diyarbekir Türkmenleri, Şam Türkmenleri ve Dulgadırlı Türkmenleridir.

Diyarbekir kolunda; Tabanlı, Oğulbeyli, Hamzahacılı, İzzeddinhacılı, Süleymanhacılı, Şeyhli, Salarlı, Çavundur, Dodurga, Karkın, Avşar, Alpagut, Pürnek ve Musullu, Danişmentli.

Şam kolunda; Şambayadı, Köpekli Avşarı, Harbendeli ve birkaç Beğdili oymağı.

Dulgadırlı kolunda; Cerit, Sultanhacılı, Dokuz, Kavurgalı, Akçalı, Mamalı, Küşne, Kızılkocalı, Avşar, Eymür ve Şam Bayadı gibi oymaklar mevcut idi.

2. Halep Türkmenleri;

Bu Türkmen teşekkülü de Bozulus gibi Malazgirt savaşını takip eden yıllarda Anadolu’ya gelmiş ve nüfusu Moğol istilalarından kaçarak Anadolu’ya gelen diğer Türkmen oymaklarının katılımıyla artmıştı.

Halep Türkmenleri, kış aylarını Halep ve çevresinde, yaz aylarını ise genellikle Uzunyayla’da ve Sivas’ın güneyindeki yaylalarda geçirirlerdi. Halep Türkmenleri 17 nci yüzyıl ortalarından itibaren belli yörelerde iskâna zorlandılar. Dulgadırlı oymağından bazı oymaklarla birlikte Bozok sancağına yerleştirildiler. Sivas’ın güneyine yerleşenler de “Yeni-İl”i oluşturdular. Bu nedenle onlara “Yeni-il Türkmenleri” adı verildi.

Halep Türkmenleri, Hama ve Humus arasındaki boş yerlere yerleştirildi. Fakat bir bölümü çeşitli nedenlerle Anadolu içlerine kaçtılar. Büyük bir bölümü ise 1691 yılında Belih ırmağının Akçakale ile Rakka arasında kalan kıyılarına ve Urfa’nın doğusuna yerleştirildi. Ancak yine de bu grubun büyük bir çoğunluğu çeşitli sebeplerle eski yurtlarına döndüler.

Halep Türkmenleri başlıca; Beğdili, Harbendeli, Bayat, İnallı, Köpekli Avşarı, Gündüzlü Avşarı, Karkın, Kızık, Acarlı, Kaçılı, Peçenek, Döğer, Kınık, Eymür, Bahadırlı ve Karakoyunlu oymaklardan oluşmakta idi.

3. Dulgadırlı Türkmenleri;

Dulgadırlı Ulusu olarak da anılan bu teşekkül Maraş, Elbistan ve eskiden Kars olarak da bilinen Adana’nın Kadirli ilçesi ile Kozan bölgelerinde, Kuzeyde de Bozok sancağı ile Sivas eyaletlerini kapsayan geniş bir alan içerisinde yurt tutmuşlardı. 16 ncı yüzyılda Ankara’dan Şam’a kadar olan bölgede bulunuyorlardı. Bozulus ve Yeni-İl teşekkülleri içerisinde de bu teşekküle mensup oymaklar bulunmakta idi.


Mecburi İskânı Hazırlayan Sebepler;

16 ncı yüzyılın sonlarından başlayıp 17 ve 18 nci yüzyıllarda da devam eden iç isyanlar uzun harp yıllarının bir neticesi idi. Bu harplerin maliyeti, halkın ödeme gücünü aşan vergilerle karşılanmaya çalışılmıştır. Gerek yüksek vergilerden ve gerekse eşkıya ve devlet görevlilerinin baskısından bunalan köylü, ekip biçtiği yerleri terk ederek geçimini başka yerlerde, başka işlerde aramıştır. Ayrıca köylünün toprağını terk ederek “çift bozan” durumuna düşmesine, göçebe toplulukların ekili araziye büyük oranda zarar vermelerinin de rolünün olduğunu belirtmek gerekir.

Köylünün toprağını terk etmesi, ekonomisi tarıma dayalı olan devletin tarımdan aldığı vergi gelirlerinin de düşmesi anlamına gelmektedir. Dolayısıyla, hem çiftçiye zarar veren unsurların ortadan kaldırılması, hem terk edilen köylerin yeniden iskân edilerek “şenlendirilmesi” ve hem de o güne kadar tarıma açılmamış olan boş alanların da tarıma açılarak, tarımdan elde edilen vergi gelirlerinin artırılmasını sağlamak amacıyla göçebe ve konar göçer toplulukların mecburi iskâna tabi tutulmaları kararlaştırıldı ve 1691 (hicri 1105) yılında çıkarılan bir ferman ile bu kararın uygulanmasına başlandı.

1613 yılında asıl yurdundan göçerek Orta Anadolu’ya gelen Bozulus burada üç büyük kola ayrılmıştı. Birinci kol, Ankara’nın güneyi ile Eskişehir-Emirdağ, Bala kazası, Koçhisar, Kırşehir ve kısmen de Nevşehir civarında yaşamaya başlayan ve Tabanlu aşiretinin başat durumda olmasından dolayı da “Tabanlu Mukataası” olarak da adlandırılan kol idi. Bu kol, genel olarak adı geçen yerlerde iskâna tabi tutulmuştur.

İkinci kol ise Akşehir ve Ilgın civarında yaşayan ve “Danişmendlü” aşiretinin başat durumda olduğu kol idi. Bu kol Sandıklı, Çölabat ( bugün Dinar ilçesine bağlı Haydarlı kasabası), Geyikler (bugünkü Dinar ilçesi), Şeyhlü (bugün Çivril ilçesine bağlı Işıklı kasabası), Erle (bugünkü Yeşilova ilçesi ve Hambat ovasının bir kısmını içine alan bölge), Baklan ve Dazkırı kazaları dâhilindeki terk edilmiş köylere ve boş alanlara iskân edilmiştir.

Üçüncü kol, Batı Anadolu’da Aydın, Manisa Kütahya ve Balıkesir illerinde yaşamakta iken bu bölgelerde iskân edildiler.

Asıl konumuz Bozulus’un ikinci kolu olan Danişmendlü teşekkülüdür. Bir oymaklar federasyonu halindeki bu Türkmen Teşekkülü, yoğun olarak Sandıklı, Dinar ve Çölabat kazaları dâhilinde iskân edilmişti ve Çardak yahut Hambat Türkmenlerinin ataları da bu teşekküle mensup oymaklarda yaşamakta idiler.

Danişmentli Aşiretinin İskânı.

Danişmentli Türkmenlerine hangi tarihte kaza statüsü verildiği bilinmemekle beraber, bu statünün 17 nci yüzyıl ortalarında mecburi iskândan önce verildiği sanılıyor. Danişmentli kazasının Rum Evi ve Aydın Evi olmak üzere iki gruba bölündüğünü, ancak bu bölünmemin ne suretle gerçekleştiğinin belli olmadığını Turan Gündüz adı geçen eserinde belirtiyor.

Danişmentli aşiretini oluşturan oymaklar:

1. Rum-evi: Deliler, Sıddıklı, Şerefli, Savcılı, Bekdikli, Karacakürd, Kurutlu, Tur Hasanlı, Küşne, Kütüklü, Selmanlı, Hasanlı, Kesten, İcikli, Yeğen Alili, Kara İnebeğli, Âlemli, Sarılı, Kiçili Karamanlı, Çumdan, Pekmezli Avşarı, Şarklı Avşarı, Köseli Avşarı, Faideli Avşarı, Sarsal, Kozculu, Kabaklı Ceridi, Yahşiganlı, Şatırlı Avşarı.

2. Aydın-evi: Kaşıkçı, Bıçakçı, Cevanşir, Cevanşir Cihanşahlı, Kürd Mihmadlı, Karamanlı, Karalı, Sermayeli, Gölegir, Kürdenküre,

“Anlaşıldığı kadarı ile Aydın Evi Danişmentlileri Mecburi iskândan önce eski yurtlarını terk ederek Afyondan Aydına kadar uzanan yaylalara gitmişler ve onları geri döndürmek mümkün olmamıştır.” “ Danişmentli Türkmenlerinin Aksaray-Kırşehir arasında bulunan yaylak-kışlak sahalarını ne zaman terk ettiklerine dair açık bir bilgi bulunmamakla birlikte onların 1691 yılından birkaç yıl evvel Aydın, Beyşehri, Soma, Dazkırı, Geyikler kazalarında bulunan yaylaklara geldikleri anlaşılmaktadır.” ( Turan Gündüz. Age. s. 51, 131)

Danişmentli aşiretine tabi oymak ve cemaatlerin iskânına 1691 yılında başlandı. Yoğun olarak Çölabat, Geyikler, Sandıklı kazaları dâhilinde, kısmen de Dazkırı, Baklan, Erle, Şeyhli, Uluborlu ve Keçiborlu kazaları dâhilinde iskân edildiler. Anılan bölgelerde iskân edilen göçebe ve konargöçer oymak ve cemaatler arasında kadimden beri bu bölgede göçebe hayat tarzlarını devam ettiren yörük aşiretlerinin de bulunduğu görülüyor. Mecburi iskâna tabi tutulan Danişmentli Türkmenlerinden bir kısım oymakların, öncelikle mera ve mera yetersizliklerini gerekçe göstererek iskân edildikleri köyleri terk ederek göçebe hayata döndükleri, bulundukları bölgelerdeki çiftçilere ve ekili arazilere büyük zararlar verdikleri bildiriliyor. Devletin zamanında ve akıllıca aldığı tedbirlerle sözü edilen cemaatler genellikle tekrar eski köylerine iskân edildiler. Bu olaylar 1701 ve 1703 yıllarında vuku bulmuştur.

Mecburi iskânı kabul etmeyen oymak ve cemaatler cezalandırılırken iskâna istekli olanlar ise istedikleri mahallere iskân edilme, belirli sürelerde vergi muafiyeti tanıma gibi özendirici tedbirlerle ödüllendirilmişlerdir. İskânı kabul etmeyerek çevrede “zulüm ve teaddi”de bulunan cemaatlerin veya huzursuzluk çıkaran kişilerin cezaları ise, aileleri ile birlikte, yaşamanın çok daha zor ve meşakkatli olduğu Rakka’ya sürgün edilmeleri şeklinde olmaktadır. Nitekim Çölabat Kazasında iskân edilen ünlü Kitişoğlu ailesi Rakka’ya sürgün edilerek orada iskâna tabi tutulmuşlardı.

Danişmentli aşireti içerisindeki oymak ve cemaatlerin yukarıda sayılan kazalar dâhilinde hangi mahallere iskân edildiklerine dair yeterli bilgi Cevdet Türkay’ın “Başbakanlık Arşiv Belgelerine göre Osmanlı İmparatorluğunda Oymak Aşiret ve Cemaatler”, Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu’nun “XVIII. Yüzyıllarda Osmanlı İmparatorluğunun İskân Siyaseti ve Aşiretlerin Yerleştirilmesi”, ve Turan Gündüz’ün “XVII ve XVIII yüzyıllarda Danişmentli Türkmenleri” isimli eserlerinde mevcuttur. Esasen bizim de yukarıda verdiğimiz bilgiler, bu eserler ile Prof. Dr. Fuad Köprülü’nün “Oğuzlar” isimli eserlerinden derlenmiştir..

Çardak Türkmenlerinin Kökeni.


Danişmentli teşekkülünün ağırlıklı olarak Sandıklı, Dinar, Dazkırı, Erle, Çölabad (Çölabat kazasının merkezi bugünkü Haydarlı kasabasıdır) kazalarında mecburi iskâna tabi tutulduklarını yukarıda yazmıştık. Şimdi mesele, Çardak Türkmenlerinin bu teşekküle tabi hangi oymak, cemaat veya mahalleye mensup olduklarının tespitidir. Biz, aile büyüklerimizden bu konu ile ilgili hiçbir bilgi edinemedik. Veya eskilerden bize intikal etmiş her hangi bir rivayet yoktur. Yukarıda zaman zaman ismini zikrettiğimiz kaynaklarda da açık bir bilgiye ulaşamadık. Şöyle ki;

1. Fuat Köprülü’nün “Oğuzlar” isimli eserinde verdiği bilgiler kısıtlıdır. Esasen eserin amacı da, hangi oymağın nereye yerleştiği ile ilgili değildir.

2. Cevdet Türkay’ın “Başbakanlık Arşiv Belgelerine Göre Osmanlı İmparatorluğunda Oymak, Aşiret ve Cemaatler” isimli eseri bu konuya hasredilmiş olmasına rağmen, 970 sayfalık eserin içerisinde, Çardak, Hanabat gibi herhangi bir yerleşim yerinin ismi geçmemektedir. Sadece “Çardak Yörükanı”, “Çardaklı” gibi cemaat isimleri geçmektedir. Bunlardan Çardak Yörükanı’nın Yörükan taifesinden olduğu ve Hamit Sancağına tabi “Irla” (Erle?) kazasına iskân edildiği, Çardaklu cemaatinin ise Türkmen taifesinden olduğu ve Kütahya Sancağına tabi Tavşanlı kazası ile Kerkük Sancağı, Dimetoka ve Niğde sancaklarına iskân edildikleri kayıtlıdır. Bahsedilen Çardaklı cemaatinin Türkmen taifesinden olmasına rağmen, Çardak Türkmenlerinin hafızasında Tavşanlı kazası ile ilgili her hangi bir hatıra yoktur. Buna rağmen aile büyüklerinden bize intikal eden rivayetlerde, ısrarla, Çölovasında, o zamanki adıyla Beyköy, şimdiki adıyla Uluköy’den Hambat ovasına gelindiğinden bahsedilmektedir. Ayrıca, Çardak Türkmenlerinin gerek fizyolojik görünümleri, gerekse an’ane, giyim kuşam ve şive benzerliklerinin Uluköy halkıyla dikkate değer ölçüde benzerlikler gösterdiğini de zikr etmek gerekir. Çardaklı Yörükanı’na gelince, bugünkü adı Yeşilova ilçesi olan Irla “Erle?” kazasında Çardak veya Çardacık denilen bir köyün bulunması meseleye açıklık getirmektedir.

3. Bugün Yeşilova ilçesi sınırları içerisinde bulunan Çardak köyünü kuran Çardak Yörükanının, bir müddet Hambat kırında iskan olundukları ve bir zaman sonra o günün şartları içerisinde analşılabilecek bir sebeple,Yeşilova ilçesi sınırları içerisindeki yeni yerleşim yerlerine göç ettikleri veya mecburi iskana tabi tutuldukları ve bu yeni yerleşim yerlerine de cemaat isimlerini (Çardak) verdikleri söylenebilir. Bugün Hambat kırında Çardak ilçesi olarak anılan eski Çardak köyünün ise, Çardak Yörükanı ismine izafeten aynı isimle anılmaya devam edildiğini söylemek yanlış olmaz. Nitekim bu kanaatimizi destekleyen kalıntılar da Hanbat ovasının muhtelif yerlerinde mevcuttur. (Bağyeri olarak anılan mevkiide bir zamanlar bağların mevcut olduğunu, buradan da asma yaprağı topladıklarını Babaanneme atfen annemden ve ailenin diğer yaşlı fertlerinden dinlemiştim. Ayrıca, Çırçırlı Kuyu adıyla anılan yerde de oranın eski bir yerleşim yeri olduğuna delalet eden muhtelif kalıntıların bugün dahi görülmesi bu kanaatimizi destekler mahiyettedir.)

4. Çardak Yörükanının Hanbat kırından göçmesinden veya göçürülmesinden sonra bu bölgenin bir müddet harap ve boş kalmış olması kuvvetle muhtemeldir. Hicri 1105 ( miladi 1691) tarihli mecburi iskân fermanının amaçlarından biri de harap ve hali (boş) köylerin tekrar iskân edilerek şenlendirilmesi olduğuna göre, bazı cemaatlerin Hanbat kırında muhtelif yerlere yerleştirildikleri anlaşılmaktadır.

Çardak Türkmenlerinin tarihini araştırmaya 1701 ile 1750 yılları arasında cereyan eden hadiseleri irdeleyerek başlamakta yarar vardır.

Mecburi İskân Fermanının Uygulanması;

Hicri 1105 tarihli Mecburi İskân fermanının çıkması ile Bozulusun bir kanadını temsil eden "Danişmentli" teşekkülünün, Afyonkarahisar sancağının Sandıklı, Çölabat (bugünkü Haydarlı kasabası), Geyikler (bugünkü Dinar ilçesi), Dazkırı kazaları, Denizli Sancağının Honaz, Baklan ve Şeyhlü (bugün Çivril ilçesine bağlı Işıklı kasabası) kazaları ile Hamit Sancağının Irla "Erle" (bugünkü Yeşilova ilçesi) kazalarına iskan edilmesine başlanmıştır. Bu iskana karşı çıkan aşiretler, devlet güçleri ile çatışmaya girmekten de çekinmemişlerdir. Mera ve yaylak yetersizliklerini öne sürerek, zaman zaman da iskân edildikleri mahalleri terk ederek eski yaşamlarına dönmek isteyenlere karşı zor kullanılmış, bugün Suriye sınırları içerisinde bulunan Rakka'ya sürgünler yapılmıştır. Kendi istekleri ile iskân edilenlere ise ödül sayılabilecek, (iskân edilecekleri yeri kendilerinin seçmesi, vergi bağışıklığı gibi) özendirici tedbirler uygulanmıştır.

Bu konuda etraflı bilgi edinmek isteyenler, Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu'nun "XVIII. Yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu'nun İskan Siyaseti ve Aşiretlerin Yerleştirilmesi" adlı eseri ile Tufan Gündüz'ün "XVII ve XVIII. yüzyıllarda Danişmentli Türkmenleri" adlı eserlerini tetkik edebilirler. Ancak, Hanbat ovasına münhasır müstakil bir araştırma henüz yapılmamıştır. Adı geçen iki eserdeki Çardak ile ilgili bilgiler kısıtlı ve dağınıktır.

Çardak Türkmenleri'nin mensup oldukları cemaat ve bu cemaatin iskanı konusunda, çeşitli kaynaklardan derlediğimiz bilgileri küçük pasajlar halinde verelim.

Tufan Gündüz'ün adı geçen eserinden;

* Sayfa 104, ikinci paragraf; "Karalı cemaati Danişmentli aşiretlerinin bölünmesinden sonra Aydın evi grubu içinde yer almıştı. Onların 1692 yılında Hamid Livasında Urla (Erle) nahiyesine bağlı Çardak, Yenice, Engerek köylerine iskan olunmaları emr olundu.İskan mahallini terk etmemek üzere ellerinden hüccetler alındı. Fakat bazı aşiret mensuplarının iskana razı olmayarak başka mahallere gitmesi ve vergi vermeye yanaşmaması üzerine onların iskan mahallerine döndürülmeleri için tembihler yapıldı. Bu defa iskan oldukları köylerin havadar olmaması, kışları hayvanlarının büyük bölümünün kırılması, aşiret mensuplarının hastalıktan kurtulamaması gibi sebeplerden 1706 yılında köylerinin yerleri değiştirilerek Engerek ve Okçular mevziine iskan olundular."

Burdur'lu Avukat Hamit Kuzucu'nun bir araştırmasına göre, Erle kazasının merkezi, 18 nci yüzyıl başlarında bugünkü Beylerli köyü idi. Bu hususu doğru kabul edersek, Karalı cemaatinin Hambat ovasına yerleştiğini de kabul etmek gerekir. Yukarıdaki ifadede geçen Çardak köyünün, bugünkü Çardak ilçesini işaret ettiğini, Çardak halkının da Danişmentli teşekkülü içerisinde bulunan "Karalı Cemaati"ne mensup oldukları ihtiyatla söylenebilir. Yine, yukarıdaki ifade içerisinde geçen Yenice Köyü, bugün Dinar ilçesine bağlı Yenice köyüdür. Okçular köyü, aynı isimle varlığını bugün de sürdürürken Engerek köyünün yerini tesbit edemedik.. Muhtelemen yeni bir isimle varlığını sürdürmektedir.

* Sayfa133, birinci paragraf; " Öte yandan iskân hususunun kaçınılmaz bir son olduğunu gören bazı aşiretler Divan'a arzı hal göndererek yerleşmek için boş arazi talep etmeğe (576) ya da yerleşme mahalli seçmeye başladılar". ( Dipnot:576 "Mezburlar arz- ı hal idüb bundan akdem Ayasuluğ'a (bugün İzmir iline bağlı Selçuk İlçesi) ve Demirkapu'ya(?) iskânı ferman olup lakin zikr olunan yerler şen olup hali olmamağla Çölabad ve Pınarbaşı (bugün Keçiborlu ilçesine tabi) ve Yaddakalmaz ( ?)ve Akderbend ve Çardak nam mahaller Kadın Öyüğü'ne varınca hali olmağla ol taraflarda iskân itdirilmek babında emr- i şerif icra itmeleriyle mucibince emr- i şerif virildi. ")

İfadenin gelişinden, Divan'a arz- ı hal veren aşiretlerden biri de Karalu aşiretidir.

*Sayfa 136, ikinci paragraf. " Sermayeli aşiretinin bir kolu Kızılca Çamlık, Örme Kolancık, Küçük Kolancık, Kızıl Fakılı, Kara Kaşlı, Orta Kolancık köylerine iskan edilirken diğer bir kolu Karalı aşireti ile birlikte Yenice köyüne yerleştirildi. Sermayeli aşireti mensupları iskân mahallini bir müddet terk ettilerse de geri döndürüldüler. Karalı aşiretinin bazı kolları Engerek (Çölabad kazası dâhilinde), Çardak, Güllüce, Dutluca köylerine yerleştirildiler. Kaşıkçı cemaati ise İmanlı- i Kebir ve İmanlı- ı Sagir ve Ergenli köylerine iskân edildi. Bunların iskân mahallerini bir daha terk etmemeleri, "oba evleri"ni bir daha kurmamaları, Sarıkavak, Gedikler ve Demir Sinan gediklerini geçmemeleri tembih olunduğu gibi eskiden yayladıkları Komalar (Kumalar) yaylağına çıkmaları da yasaklandı."

İçişleri Bakanlığınca 1924 yılında yayınlanan "Son Teşkilat- ı Milliyede Köylerimizin Adları" adlı eserde Engerek köyünün adına rastlanmazken, Güllüce ve Yenice köyleri Dinar kazasına, Çardak, Dutluca ve Sarıkavak köyleri de Kocaoluk (Dazkırı) nahiyesine tabi olarak varlıklarını sürdürmekte idiler.

Bilindiği üzere eski Çardak köyü tarihi üç mahalleden kurulmuştur. Bunlar; Koltukculu, Musalı ve Cemallı mahalleleridir. Çardak köyünde iskan edildikleri yukarıdaki paragrafta bildirilen Karalı cemaatinin, bu mahallelerden birine yerleştirilmiş oldukları anlaşılıyor.

Yusuf Halaçoğlu'nun eserinden;

* Sayfa: 46, üçüncü paragraf; "Bir müddet önce Keçiborlu, Geyikli (Geyikler), Sandıklı ve Çölabad kazalarına tabi 42 sahipsiz harap köye yerleştirilen Danişmendlü Türkmenleri Cemaatlerinden Mevaşiler, Sermayelü, Karalar ve Horbendelü (Harmandalı) cemaatleri, iskânı kabul etmeyerek eşkiyeliğa başlamışlardı. Kanunsuz hareketlerinin önlenerek iskân mahallerine yerleştirilmeleri ve bir miktar nezre bağlanmaları münasip görülerek, 1701 yılında Hamid ve Karahisar mutasarrıflarına, Kütahya mollasına, Denizli, Geyikler, Kemer- i Hamid (Burhaniye), Urla (Erle ?), Dazkırı, Şeyhlü, Çarşanba Lazikiye, Uluborlu, Burdur, Homa, Çölabad, Uşak, Baklan, Sandıklu ve Honaz kadılarına ve Kütahya mütesellimine hükümler gönderilmiştir."

* Sayfa 67, birinci paragraf; "1719 yılında, Anadolu Valisi Vezir Ali Paşa tarafından iskan mahalleri olan Rakka'ya gönderilen Karaca Araplu cemaati ise, Kütahya eyaletinden geçerken, buraya bağlı Saruhan sancağı dahilindeki Mendehor kazası köylerinden olup, 30- 40 senedir boş ve harap bulunan köylere yerleşmek istemişlerdir. Bu istekleri kabul edilerek taş evler ve damlar yapıp, ziraatle uğraşmak üzere boş ve harap Sofular, Hacılar ve Kuleli-kışla köylerine iskan edilmişlerdir. 1720 yılında da Karahisar- ı Sahip livası kazalarından Karamuk'a tabi Dede-deresi karyesine ise, Kuşcu-beyli cematinden 60 hanenin yerleştirilmesi için teşebbüse geçilmiştir. Bu sebeple 3.000 kuruş da nezr tayin edilmiştir. Ancak bu çalışmaların başarılı olmadığı, mezkur cemaatin 1735 yıllarında Aydın sancağına yerleşmiş oldukları görülmektedir. Yine, 1720 yılında Kütahya livası kazalarından Dazkırı'ya bağlı Ketmenli (Ketmeli) köyüne, Tavşanlı ile Kayılı cemaatlerinden 30 hane iskan edilerek 1.000 kuruş da nezre bağlanmışlardır. Aynı cemaatlerden bir grup ise, Dazkırı'ya bağlı Bademli köyüne iskân edilmişlerdir."

* Sayfa: 80, ikinci paragraf; "1701 - 1702 yıllarında Keçiborlu, Sandıklı, Geyikler, Çölabad kazalarında 42 harap köye yerleştirilen Danişmendlü Türkmenlerinden Sermayelü, Karalu, Selmanlu- i kebir ve Selmanlu- i sagir ile Cevanşir cemaatlerinden bir kısmı, iskân mahallerini terk ederek çevre kazalarda gezip çeşitli zulm ve teaddide bulundukları için, 1703 tarihinde Anadolu Valisine, eski yerlerine yerleştirilmeleri hususunda emir verilmiştir. Buna rağmen eski yerlerine nakledilemeyen bu cemaatler için,1703 yılında Anadolu Valisine ve Danişmentli Türkmenlerinin iskân olundukları kaza kadılarına yeniden birer hüküm gönderilmiştir. Bunun üzerine Karalu ve Kaşıkçı cemaatlerinden Haşimlü (Haşimi) mahallesi ahalisi, eskiden olduğu gibi Sandıklı kazasına tabi Merkepci karyesine; İshaklı, Koçbeli ve Karalu Mahallesi ahalisi Yamanlu (Yamanlar) karyesine; Cevanşir cemaatinden Çörekli mahallesi ahalisi Çölabad kazasına tabi Ayaklı karyesine; Ocaklı mahallesi ahalisi Şeyh-kadın ile Tokmaklı karyelerine; Hacılu mahallesi ahalisi, Haydarlu, Okcular, Babalar ve Kadılar karyelerine; Göle-gir cemaati ahalisi Sandıklı kazasına tabi Çavuş-beyli ve Kazgan-pınarı (Kazan-pınarı) köylerine, aynı cemaatten bir mikdarı Urla (Erle) kazasına tabi Okcular karyesine; Selmanlu-i sağir cemaatinden Ali Kethüda mahallesi ahalisi, Pınar-başı ve Kulu-köy karyelerine, Hacı-kasım oğlu Kara Bayram mahallesi ahalisi Mayalu karyesine; Selmanlu-i Kebir'e tabi Köse Musa, Pekmezlüsü (?) ve Kara-halil oğulları, Sandıklı kazasına tabi Kötü-ağıl karyesine; Selmanlu-i kebir cemaati, Geyikler kazasına tabi Yorgalar, bir miktarı Dombay, Akca-köy, Yüreğil ve Alaca-atlu karyelerine, bir miktarı da Gökçelü, Yarımca ve Eski-köy karyelerine yerleştirilmişlerdir. Mezkur cemaatin Fakihli mahallesi ahalisi Engürük karyesine, Güllüce mahallesi ahalisi 20 neferden fazla olmamak üzere, Yenice karyesine iskan ve Sermayelü cemaatinden Sermayelü mahallesi ile Zebellü ahalisi, Urla (Erle) ve Baklan kazalarına tabi Haydar-baba karyesine, Ali-kurd ve Seyyidli mahalleleri ahalisi Orta-kuluncak (?) karyesine; Cihanşah mahallesi ahalisi Kadın-öyüğü karyesine, Tatarlu ve Halaçlu mahallesi ahalisi Karakaşlı-uzun karyesine iskan olunarak obalarını bir daha kurmamayı taahhüd etmişlerdir. Buna rağmen 1708 yılında mezkur cemaatlerden bazılarının yerlerini yeniden terkettiklerini görmekteyiz."

Bu ifadelerden kanaatimizce şu neticeyi çıkarabiliriz: 1720' li yıllara kadar "harap ve hali" bulunan Hanbat kırına Sermayeli ve Karalı cemaatlerinden koparılan birkaç hane ile Çardak köyü iskan edilmiştir. Dolayısıyla, Çardak'ın, Koltukculu, Cemallı ve Musalı olmak üzere üç tarihi mahalleden meydana geldiğini hesaba kattığımızda, Çardak köyünün, Sermayeli ve Karalı isimli Türkmen aşiretleri mensuplarınca kurulduğunu düşünmekte bu açıdan bir hata yoktur. Aile büyüklerinden bize nakledilen rivayetlere göre ise, Çardak köyünün ilk sakinleri olan atalarımız, 1105 hicri yılında Çölovası'ndaki Beyköy'e (bugün Dinar ilçesine tabi Uluköy) iskan edilmiş, bilahare Hanbat ovasına gelerek burayı yurt tutmuşlardır. Bugünkü Çardak halkı, bu üç mahallede ikamet eden ve birbirleriyle akrabalık bağı olmadığına inandığımız birkaç kök aileden türemiştir. Bu durum da, bizim bu yöndeki kanaatimizi destekler mahiyettedir.

Çölovasından Hambat ovasına iskanın tarihi kesin olarak bilinemese de, bu konuda yürütülebilecek gerçeğe en yakın tahmin 1750 li yıllar olmalıdır. Mecburi iskanın başladığı 1691 yılı ile 1750 li yıllar arasında geçen zaman zarfında muhtelif yerlere iskan olunduğu, ancak iskan yerlerinin elverişsizliği veya bilemediğimiz diğer bazı sebepler yüzünden bu yerlerin terk edildiği tahmin olunabilir. Çardak halkının hafızasında bu döneme ait herhangi bir hatıra yoktur. Akıllarda kalan, hicri 1105 (miladi 1691 yılı) yılında göçebelikten yerleşik düzene geçildiğidir. Bunun öncesine dair her hangi bir hatıra müşterek hafızada yer tutmamıştır.

Hambat ovasına iskân için neden 1750 li yıllar tahmininde bulunduk? Buna şöyle bir yorum getirebiliriz. Topaloğulları sülalesi içinde nesilden nesile aktarılan rivayetlere göre, bu sülalenin adı bilinen ilk atası Ali Mirza isimli bir şahıstır. Bu şahsın, sonradan "Topal" lakabını alacak olan Mehmet isimli bir oğlu vardır. Mehmet'in oğlu Hacı İsmail Ağadır. Bunun vefat tarihi, mezar taşındaki kayda göre miladi 1872 yılıdır. Buradan geriye doğru Hacı İsmail Ağa'ya,-çocuklarının yaşlarını da göz önünde bulundurarak- bir yaşam süresi tahmininde bulunursak, doğum tarihi kanaatimizce, 1790 - 1800 yılları içerisinde olmalıdır. Çünkü Hacı İsmail Ağanın en büyük oğlu olan Ali Ağa, kendisinden üç yıl önce (1869 yılı) bir kaza sonucu vefat etmiştir. Ali Ağa'nın iki çocuğu vardır ve bunlardan Hüseyin Ağa, en küçük amcası Küçük Hacı Mehmet'ten yaklaşık 10 veya 11 yaş büyüktür. Küçük Hacı Mehmet’in doğum tarihi, resmi kayıtlara göre 1861 yılıdır. Buradan hareketle Ali Ağa'nın doğum tarihi 1820 veya 1825 yılları olarak tahmin olunabilir.

1815 veya 1820 li yıllarda Hacı İsmail Ağa'nın 25 veya 30'lu yaşlarda olduğunu söylemek hata sayılmaz. Yani Hacı İsmail Ağa'nın doğum tarihi gerçeğe yakın bir tahminle, 1795 yılı olmalıdır. Aynı metotla hareket ederek Topal Mehmet'in doğum tarihini, 1760 -1770 yılları, Ali Mirza'nın da 1730 veya 1740 lı yıllar olduğunu tahminen söyleyebiliriz.

Çardak köyünün üç tarihi mahalleden meydana geldiğini yukarıda belirtmiştik. Bunların ilki ve en büyüğü, Koltukculu mahallesidir ki, Çardak köyünün merkez mahallesidir. O günkü idari sisteme göre köy ağasının ikamet ettiği mahalledir. Rivayetlere bakılırsa Çardak'ta ilk yerleşilen mahalledir. Koltukculu isminin nereden geldiği bilinmiyor. Bu konuda eskiden bize intikal eden bir rivayet de yoktur. Yukarıda verdiğimiz izahattan bu mahalle halkının Karalı cemaatine mensup olduklarını söylemek yanlış olmaz.

Sermayelü cemaatine tabi "Zebellü" mahallesi ahalisinin, bugün Cemallı mahallesini kuran halk olduklarını düşünüyoruz. Eski kayıtlarda geçen "Zebellü" kelimesinin aslının "Cemelli" (Develi) veya "Cemallı" olabilir. Zira bugün halk arasında Yeşilova ilçesinin bulunduğu bölge "Erle" ovası adıyla anılmakta iken, yukarıda isimlerini verdiğimiz eserlerde "Erle" adının, Osmanlıca kayıtlardan "Urla" olarak okunması, Cemallı isminin kayıtlara "Zebellü" olarak geçtiği konusundaki tereddüdümüzü destekler mahiyettedir.. Kısaca, Zebellü kelimesinin Cemallı olma ihtimali olduğunu ihtiyatla da olsa söylemek istiyoruz. Ayrıca, Halk arasında "Zebellü" olarak söylenen ismin zamanla "Cemallı"'ya dönüşmüş olması da ihtimal dışı değildir.

Üçüncü mahalle, Musalı Mahallesidir. Yukarıda isimlerini zikrettiğimiz eserlerde Musalı isminde bir cemaate tesadüf etmedik. Ancak, "Başbakanlık Arşiv Belgelerine göre Osmanlı İmparatorluğunda Oymak, Aşiret ve Cemaatler" isimli hacimli eserin (Tercüman Kaynak Eserler I, Birinci Basım İstanbul, 1979) 318 nci sahifesinde "Deli Musalı", isimli bir cemaatin Honaz, Denizli nam- ı diger Lazikiye, Kula Kazaları (Kütahya Sancağı)'na iskan edildiği kaydedilmiştir. Ayrıca bu cemaatin, Konar - göçer Türkmen taifesinden ve Caber Aşiretinden olduğu da belirtilmiştir. Musalı Mahallesini bu cemaatin kurup kurmadığını söylemek zor. Ayrıca her cemaatin isminin, o cemaatin iskân olunduğu mahalle verilmesi gibi bir zaruretin bulunmadığı da belirtelim.

Bu bahsi kapatırken, yukarıda ifade ettiğimiz hususların kısmen belgeye dayalı ve büyük bir kısmının da nesilden nesile nakledilerek hafızalarda yer tutmuş rivayetlere ve şahsi tahminlerimize dayandığını özellikle söylemek isteriz. İleride arşivlerde, münhasıran Çardak için yapılacak bir araştırma ile hakikatin meydana çıkacağına inanıyoruz.