2 Ocak 2020 Perşembe



TUYUROĞLU / HACI İBİŞOĞLU SÜLALESİ
Çardak’ın nüfus bilgileri hususunda yararlandığımız tek kaynak olan “Arşiv Belgeleri Işığında Çardak Tarihi”[1] isimli eserde Osmanlı Arşiv kayıtlarından çıkarılarak yayınlanan Nüfus Kayıt Defterlerinde kayıtlı ailelerin, bugünkü torunlarının kimler olabileceği konusundaki araştırmamıza “Tuyuroğlu” ailesi ile devam ediyoruz.
Belgeye dayanan bilgilerin yanında, bize bu konuda aile büyüklerimiz ve özellikle bu konuda derin bir vukufu olan merhum Hüsamettin ve eşi Döndü Selçuk’un anlatımları yol göstermiştir. Onlar da her anlatımlarında bu rivayetlerin, kendi çocuklukları çağında aile büyüklerinden edindikleri bilgiler olduğunu bize tekraren belirtmişlerdir.
NÜFUS SAYIM DEFTERLERİNDE TUYUROĞLU AİLESİ
“Danışmendlü Kazası bünyesinde 1844-1845 yıllarında yapılan iki ayrı nüfus sayım kaydı vardır. Muhtemelen daha önceki sayımlarda olduğu gibi, (kaçan, ortadan gözükmeyen insanların olması gibi) bu kayıtlarda da 6 ay gibi bir aralıkla iki sayım yapılmış olmalıdır.
İlk kayıtlara (BOA-NFS.d.1575-67) göre;
DANİŞMENDLÜ-Yİ KEBİR KAZASI ÇARDAK KÖYÜ MÜSLÜMANLARININ NÜFUS DEFTERİDİR. [H. 1260 / M.1844]”[2]
4
12
Orta boylu-ak sakallı, Tuyuroğlu Hacı İbrahim bin Abdurrahman
70
13
Oğlu, orta boylu-kumral sakallı, Yusuf bin İbrahim
35


14
Oğlu, Osman bin Yusuf
1

15
Diğer oğlu, Ahmed bin Yusuf
15


16
Orta boylu-ter bıyıklı, Hacı İbrahim
20


Tuyuroğlu ailesinin adına 1844 / 45 yıllarında yapılan nüfus sayım kayıtlarında rastlıyoruz. Sebebini araştırmak maksadıyla civar köylerin nüfus kayıtlarını da incelediğimizde, Gemiç Köyünün 1844 / 1845 yıllarına ait Nüfus Kayıt Defterinde[3] de “Tuyuroğlu” adı ile kayıtlı iki aileye daha rastladık.   Burada da 1832 yılından 1844 yılına kadar olan zaman aralığında yapılan nüfus sayımlarında kayıtlı görülmedikleri, Çardak’ta olduğu gibi Gemiç köyünde de 1844 / 1845 yıllarında yapılan nüfus sayımında ( BOA-NFS.d.1574-64)  kayıtlı olduklarını tesbit ettik
Değerlendirmemiz şudur; “Tuyuroğlu” ailesi 1838 - 1844 yılları arasında bilinmeyen bir mahalden Hambat ovasına gelerek, aileden Abdurrahmanoğlu Hacı İbrahim bir hane olarak Çardak köyüne, Ahmetoğlu Hasan ile Haliloğlu Musa da iki hane olarak Gemiç köyüne yerleşmişlerdir.
Gemiç köyündeki Tuyuroğlu ailesi ilgi alanımız dışında olduğundan, Çardak köyündeki Tuyuroğlu Hacı İbrahim bin Abdurrahman ailesini inceledik.

Tuyuroğlu hacı İbrahim, Çardak köyü Nüfus kayıt defterinde Topaloğlu ailesinden sonra 4 Hane ve 12 sıra numarası ile kayıtlıdır. Sayımın yapıldığı 1844 yılında “70 yaşında orta boylu, aksakallı” bir pir- i fanidir. Tahminimizce Çardak köyünü oluşturan  “Karalı” veya” Selmanlı” aşiretlerine de mensup değillerdir. Âcizane kanaatimiz, 1844 yılına kadar münferiden veya bir başka aşiret içerisinde konar-göçer olarak hayatlarını sürdürürlerken[4]  Hacı İbrahim Çardak köyüne, Tuyuroğlu “Hasan bin Ahmet” ile Tuyuroğlu” Musa bin Halil” de Gemiç köyüne yerleşmişlerdir.

Çardak köyüne yerleştikten sonra da bu aile, babaları Hacı İbrahim’in adına izafeten “Hacı İbişoğlu” adıyla anılmaya başlamış, zamanla da “Hacı İbişoğlu” adı sülale adı haline gelmiştir.

1844 nüfus sayımı yapıldığı sırada, yukarıda belirtildiği üzere Hacı İbrahim 70 yaşındadır. Oğlu Yusuf 35 yaşındadır. Resmi nüfus kayıtlarına göre Yusuf’un iki oğlu vardır. Bunlardan Ahmet 15 yaşında, Osman 1 yaşındadır. Nüfus sayımlarında kadınlar dikkate alınmadığından resmi kayıtlarda yer almayan Fadime[5] adında da bir kızı vardır.

Yine Nüfus kayıt Defterinde 4 Hane 16 sıra numarası ile kayıtlı görülen “orta boylu, ter bıyıklı” ve baba adı belirtilmeyen bir diğer Hacı İbrahim de 20 yaşındadır. Bu hacı İbrahim’in adı, bize gelen rivayetlerde yoktur. Dolayısıyla ardıllarının da kimler olabileceği hususunda bir bilgimizin olmaması tabiidir.
Biz, 4 hane 16 sıra numarasında kayıtlı bu Hacı İbrahim’in, Yusuf’un oğlu olmayıp bir başka aileye mensup olabileceğini düşünüyoruz. Bunun örneği, Topaloğlu ailesinden Mahmut oğlu Süleyman’ın “Parmaksızoğlu” ailesinin hanesinde kayıtlı olmasıdır.

Hacı İbişoğlu ailesi ile ilgili resmi nüfus kayıtları bize gelen rivayetlerle de uyumludur. Bundan sonra, Ahmet ve Osman’ın soyundan gelenler üzerinde duracağız.

Hacı İbişoğlu Ahmet;
1844 yılında 15 yaşında olduğu görülen bu şahsın 1829 doğumlu olduğu anlaşılıyor. Bu bakımdan Topaloğlu Ali Ağa ile akrandırlar. Hangi tarihte evlendiği, eşinin hangi aileye mensup olduğu konusunda bir bilgi yok. Anlatılanlara göre  “Kulaksız” lakabıyla tanınmaktaymış.
Bize aktarılan rivayetlerden Ahmet’in Hatice, Gök Meryem ve Arzu adlarında üç kızının olduğunu biliyoruz.
Hatice Hanım, Minnetoğlu ailesinden Dolma Velisi[6] ile evlenmiştir.  Bu evlilikten Fatma ve Emine Hanımlar dünyaya gelmiştir. Emine de Minnetoğlu Yusuf’un oğlu Kadir ile evlenmiştir. Bu evlilikten bir oğlunun olduğu, onun da Çanakkale savaşlarında şehit düştüğü söyleniyor. 
Hatice Hanım’ın diğer kızı Fatma ise[7], Topaloğlu sülalesinden Büyük Hacı Mehmet’in oğlu Hacı Mustafa ile (halasının oğlu) ile evlenmiştir.

Gök Meryem ise, Kösdeloğlu ailesinden Mehmet adlı bir kişi ile evlenmiştir. Nüfus kayıtlarına göre 1844 sayımında 40 yaşında olan Mehmet, ya ileri bir yaşta evlenmiştir yahut Gök Meryem Kösdeloğlu Mehmet’in ikinci eşidir. Bu evlilikten Hacı Ali Aksöğüt ile “Gücük Mehmet” adı ile bilinen Mehmet Özcan’ın eşi Kezban hanım dünyaya gelmiştir. Gücük Mehmet ile Kezban Hanım’ın evliliğinden de;

Hüsamettin Özcan (Çardak’ın ilk belediye başkanı),

 Habibe Onan( merhum Mevlüt Onan’ın eşi, Ziya Onan’ın annesi)

Döndü Esenkut (Güllü Ahmet adıyla bilinen Uzun Ali oğlu Ahmet Esenkut’un eşi),

Ayşe Topa ( Topaloğlu Veli Topa’nın oğlu Halim Topa’nın eşi),

Fadime Karadeniz (bugün Memişoğlu adıyla bilinen sülaleden Mehmet Karadeniz’in eşi)

ve Maksut Karakan’ın eşi Rukiye Karakan dünyaya gelmiştir.

Hacı Ali Aksöğüt’ün ilk eşi “Süllü Hocalardan”[8] …….  Hanımdır. Bu evlilikten “Gök” lakabıyla bilinen Süleyman Aksöğüt ile Meryem Eğriağaç dünyaya gelmiştir.

Hacı Ali Aksöğüt’ün ikinci eşi, Minnetoğlu ailesinden Minnetoğlu Süleyman’ın kızı Döndü Hanım’dır.  Bu evlilikten de Dede ve Remzi Aksöğüt ile Meliha Kocazeybek ve Rukiye Ekecen dünyaya gelmiştir.

Arzu Hanım, Musalı Mahallesinden Dorumcuoğlu sülalesinden ……. İle evlenmiştir. Bu evlilikten tek oğlu Ömer Efendi dünyaya gelmiştir. Çardak ağzı ile “Omarçı” adıyla bilinmekteymiş.  Ömer Doğan’ da “Dıngalaklar’dan[9]  Hüsamettin Tagay’ın kardeşi Ayşe Hanım[10] ile evlenmiştir. Bu evlilikten de; Ramazan Doğan (Şenel Doğan’ın babası), Çardak’ta “Etyemez” lakabıyla bilinen Mustafa Doğan, Şevkiye Hanım[11], Eşe Acılı (Yine Topaloğlu sülalesinin Deli Mahmut kolundan “Kör” Dede Acılının eşi) ve Hüseyin Akçam’ın eşi Arzu Akçam (merhum Hüseyin Akçam’ın eşi) dünyaya gelmiştir.
Hacı İbişoğlu Osman;
Nüfus bilgilerine göre Hacı İbişoğlu Osman’nın 1843 doğumlu olduğu anlaşılıyor. Çardak’ta bugün “Hacı İbişoğlu” adıyla bilinen ve “Gökkaya” soyadını taşıyanların atasıdır. Kaç yaşında vefat ettiği konusunda bir bilgimiz yok. Döndü Selçuk’un anlatımlarına göre eşi Buhurcuoğlu sülalesinden “Delaloğlu” lakabıyla bilinen Osman Efendinin kardeşi “Koca” Fatma Hanım’dır

Osman Efendi’nin bu hanımdan tek oğlu Yusuf Gökkaya ile,

Ayşe Sayın (1874 – 1947 Topaloğlu sülalesinde Küçük Hacı Mehmet’in ilk eşi)[12]

Döne / Döndü Ural (1878 – 1966 Topaloğlu sülalesinden hacı Ömer Ağa’nın eşi[13].

Meryem Esenkut (   ?   -   ?  ) “Uzun” lakabıyla bilinen Ali (Esenkut)’[14]un eşi. Bu evlilikten Abdullah, Şükrü ve “Güllü” lakabıyla bilinen Ahmet Esenkut ile Veli Tekeli’nin eşi olan Ayşe Hanım olmak üzere dört evladı vardır.

Faden Çetinkaya  ( aslen Gölcük köyünden olan …… ) nın eşi. Çetinkaya soyadını taşıyanların büyük annesi.[15]

Emine Şenliktürk. (           -          ) Yaylacı lakabıyla bilinir. …. İle evliliğinden tek evladı “Kürdoğlu” lakabıyla bilinen Mustafa Şenliktürk dünyaya gelmiştir. Emine Hanım, Mürvet Tagay ve Nimet Esenkut’un babaanneleridir.

Hacı İbişoğlu Yusuf Gökkaya;
Yusuf Gökkaya’nın, ailesinin en küçüğü olduğunu sanıyoruz. 1876li yılında doğmuş ve 1940’lı yıllarda vefat etmiştir. İlk eşi, Keskinoğlu Mehmet’in Asiye Hanım’dan [16] olan kızı Adile Hanım’dır. [17] Bu evlilikten;

Hatice Minnetoğlu (Mehmet Minnetoğlu ile evli)

Rukiye Sarıhan (“İmamlar / Tığoğlu ” sülalesinden Mustafa Sarıhan ile evli)

Döndü Esenkut ( halası Meryem’(Esenkut) in oğlu Abdullah ile evli)

Fatma Tagay. (“Dıngalak” lakabıyla bilinen Hüsam Tagay’ın ilk eşidir.)

Yusuf Gökkaya, ilk eşi Adile Hanım’ın vefatından sonra aslen Dazkırılı olan Ayşe Hanım ile evlenmiş, bu evlilikten de Elif Hangül hanım dünyaya gelmiştir.  Boşanma ile sonuçlanan bu evlilikten sonra Yusuf Gökkaya, üçüncü olarak Gemiç Köyünden Hatice hanım ile evlenmiştir. Bu hanımdan da; Dede, Ahmet, İbrahim ve Osman adlarında dört oğlu ile Fatma Hanım adında bir kızı dünyaya gelmiştir. Fatma Hanım, Topaloğlu sülalesinin “Deli” Mahmut kolundan Arif Özdemircan ile evlenmiştir.
“Tuyuroğlu / Hacı İbişoğlu ailesi için söyleyebileceklerimiz şimdilik bu kadar.



[1] Muzaffer Çetin – İbrahim İmamoğlu, Denizli Büyükşehir Belediyesi Yayınları, 2018
[2] Muzaffer Çetin – İbrahim İmamoğlu age. Sayfa 120
[3] Muzaffer Çetin – İbrahim İmamoğlu age. Sayfa 144
[4]Biz o aşiretin Tekeli Yörük aşireti olabileceğini tahmin ediyoruz. Zira o aşiretten birkaç aile daha Çardak köyünde yerleşik hayata geçmişlerdir.
[5] Döndü Selçuk’un anlatımlarından..
[6] Dolma Velisinin hikâyesini Topaloğlu Hacı İbrahim Ağa bahsinde vermiştik.
[7] Fatma Hanım’ın babası Veli’yi öldürmeye azmettiren şahsın oğlu.
[8] Döndü Selçuk’un anlatımlarından…
[9] Gemiç Köyünden “Dangalakoğlu” sülalesi ile akrabalık bağı olmalı.
[10] Ayşe Hanım’ın diğer kardeşleri; “Asır” lakabıyla bilinen Mehmet Ali Keskin’in eşi Döndü Keskin Hanım, bir diğer kardeşi ise Sulur adında bir kişi ile evli olan …. Hanımdır.
[11] Dazkırı’ya gelin gittiğinden hakkında biyografik bilgi edinemedik.
[12] Bu hanım’ın üst soyu için Topaloğlu Küçük Hacı Mehmet kısmına bakılmalıdır.
[13] Döne Hanım’ın üst soyu için Topaloğlu Hacı Ömer Ağa kısmına bakılmalıdır.
[14] Soyadı kanunundan önce vefat ettiğinden ailesinin soyadı parantez içinde verilmiştir.
[15] Faden hanım’ın tek oğlu (halk arasında “Arap Hüsem” adıyla bilinen Hüsam Çetinkaya’yı biliyoruz.
[16] Topaloğlu Ali Ağa’nın kızı, Hüseyin ağa’nın kardeşi.
[17] 1920 yılında salgın hastalıktan vefat ettiği anlatılıyor.



20 Kasım 2019 Çarşamba

TOPALOĞLU SÜLÂLESİ TARİHİ


                      1832 – 1844 YILLARI ARASINDA YAPILAN NÜFUS SAYIMLARI 
                                          VE ÇARDAK HALKININ KISA TARİHÇESİ
                                                               AMACIMIZ

Üzerinde çalıştığımız konu, 1832 – 1844 yılları arasında yapılan nüfus sayımlarına göre düzenlenen Nüfus Sayım Defterlerinde kayıtlı ailelerin bugün yaşayan torunlarının kimler olduğu konusudur. Bu çalışma bir anlamda Çardak tarihinin bir başka yönüdür. Yaptığımız araştırmalarla şimdiye kadar birkaç ailenin bugün yaşayan torunlarını soyadları ile tespit ederek aşağıda okuyacağınız makaleler halinde düzenledik. Acizane gayemiz, özellikle şu anda yaşları 80 veya 90 olan yaşlılarımız da ahirete irtihal etmeden bu araştırmayı bir sonuca bağlamak ve herkesin “ben kimim?” sorusuna vereceği bir cevap olmak üzere, kitaplığında bulunduracağı bir kitap halinde yayınlamaktır.

ÇARDAKLI TARİHİ ÜZERİNE BİR KAÇ SÖZ
Hambat bölgesi, bilindiği üzere 1077 yılında ilk defa Türklerin eline geçmiş, daha sonra birkaç defa Bizanslılarla el değiştirdikten sonra kesin olarak 1207 yılında, Sultan Alaaddin Keykubad zamanında zapt edilmiştir.

Hambat Bölgesi, Anadolu Selçuklu devletinin dağılma sürecinde, merkezi Isparta’da bulunan Hamidoğlu Beyliğince ele geçirilmiştir. Bu durum, II Sultan Murad zamanında Osmanlı idaresine geçişine kadar devam etmiştir.

Hambat bölgesinde, ilk defa 1478 yılında arazi sayımı yapılmıştır.[1] Hambat bölgesi bu tarihlerde, Hamid Sancağına bağlı Erle (bugün Burdur ilinin Yeşilova İlçesi) Kazası’na tabi küçük bir yerleşim birimidir. XV. Yüzyılda Çardak köyü, hem Erle kazasının ve hem de Hambat bölgesinin en küçük köylerinden biridir. Çardak köyünün nüfusu, 38 olup ( o bölgede bulunan Çardak ve konargöçer yaşamı sürdüren Çardak Yörüklerinin de ayrıca neferen100 nüfusu vardır.)  bir muhassıl, bir imam ve beş sipahi zade hanesinden ibaret gibi görünmektedir. (Bahsedilen tarihte Beylerli köyünün nüfusu 238, Gemiç köyünün nüfusu da 206 hanedir.) Bu ifadeden anlaşıldığına göre Çardak’ta devlet memuru ve asker ikamet etmektedir. Hambat bölgesinde ikinci ve üçüncü arazi ve nüfus sayımları 1522 ile 1568 yıllarında yapılmıştır. Bu tarihler arasında Çardak nüfusunun tedrici olarak arttığı ve Hambat bölgesinin en büyük köyü haline geldiği görülüyor. Bu nüfus artışının sebebi olarak da Çardak Yörüklerinin[2] Çardak köyünde yerleşik hayata geçmelerine bağlanmaktadır.

Çardak Yörüklerinin 1522 yılından sonra Çardak köyünde yerleşik hayata geçtikleri görülmektedir. Cevdet TÜRKAY’ın “Başbakanlık Arşivi Belgelerine göre Osmanlı İmparatorluğunda Oymak, Aşiret ve Cemaatler”[3] isimli eserinde Çardak Yörüknının “Irla Kazası (Hamid Sancağı’na bağlı)”nda iskân edildikleri kaydedilmiştir.

“Cemaat, Sarıkavak Derbendi ağzında Çardak Kervansarayı dimekle meşhur Kervansarayı beklerlermiş. Bu nedenle Avarız- ı Divaniyeden[4] muaf tutulmak istemişler. Daha sonra “avarız” teklif edilince perakende olup göçmüşlerdir.”

Bunun üzerine Çardak Yörüklerinin tekrar Sarıkavak Derbendine yerleştirilerek, Sultan Bayezit ve Sultan Selim Han’dan hükm-i hümayunları olduğundan avarız- divaniyeden muaf tutulmuşlardır.
Çardak Yörüklerinin 1530 lu yıllarda nüfuslarının 32 neferden ibaret olduğu, bunlardan bir hanenin “nim çift”[5] statüsü ile çiftçilik yaparken yedi hanenin de “bennak”[6] olduğu kaydedilmiştir.

Çardak’ın bu dönemi ile ilgili etraflı bilgi edinmek isteyenler 1 ve 2 numaralı dip notlarda belirtilen makalelere bakabilirler.

Çardak Yörüklerinin ödedikleri vergilerden 2000 adet küçükbaş hayvanının olduğu anlaşılmaktadır.[7]

Çardak Yörükleri hakkında bilim adamlarının yaptıkları araştırmalara dayanan bilgilerimiz şimdilik bu kadar.

 Avukat Hayati KUZUCU’nun bir internet sitesinde yayınladığı makalede[8] verdiği bilgilerin Çardak ile ilgili bölümünün hatalı olduğunu düşünüyoruz. Zira Karalı aşireti, 1692 - 1704 yılları arasında mecburi iskânda tabi tutulmuş,“harap ve hali olan köylerin şenlendirilmesi” amacıyla da Çardak köyüne iskân edilmiştir. Yeşilova (Erle) ilçesine tabi Çardak köyüne yerleşenler, Karalı Aşireti değil, 17 nci yüzyılda bilinmeyen bir sebeple[9]  Hambat bölgesindeki Çardak köyünü terk ederek, bahsedilen köye yerleşen Çardak Yörükleridir. Karalı Aşireti, Danişmentli teşekkülü içerisindeki aşiretlerden biri olup 1692 ve 1704 arasında cebri olarak Hambat bölgesindeki Çardak köyüne iskân edilmiştir.

Karalı Aşiretinin Kökeni.

Karalı Aşireti esas itibariyle “Dulkadirli” teşekkülüne mensup bir Türkmen aşiretidir. Yapılan araştırmalara göre, 1529 yılında Yozgat ve Kayseri civarında, 1582 yılında da Danişmendli kazasını meydana getiren aşiretler arasında Kayseri-Niğde civarında yaşadıklarına dair kayıtlarına rastlanmaktadır. Kısaca özetlemek gerekirse 1691 yılındaki mecburi iskâna kadar da anılan bölgeler içerisinde konargöçer yaşamını sürdürmüştür.

16 ncı yüzyılın sonlarında Orta Anadolu’da konargöçerlik eden ve aralarında Gündeşli, Herikli, Ceceli, Çöplü Avşarı, Çomdan, Davut Hacılı, Kara Hacılı, Kızıl Kocalı, Kulfallı, Küşne, Sarsallı, Selmanlı, Yeğen Alili gibi Türkmen aşiretlerinden “Danişmendli” adıyla yeni bir kaza oluşturulmuş ve bu aşiretler bundan sonra “Danişmendli Türkmeni” olarak adlandırılmışlardır.[10] Sonradan Alaeddinli, Âlemli, Beşirli, Boynu Yoğunlu,  Deliler, Davut Hacılı, Gökkazlı, Karalı, Kaşıkçı, Maraşlı, Müminli, Saraycıklı, Saysal, Tacirli, Tur Ali Hacılı aşiretleri de Dulkadirli’den ayrılarak Danişmendli’ye katılmışlardır.

Danişmendli adının tarihteki “Danişmendli Beyliği “ ile ilgisinin (bize göre), Danişmendli Türkmenlerinin yaşadığı bölge olan Kayseri, Sivas ve Yozgat bölgelerinin adının Anadolu Selçukluları devrinde “Danişmendli Vilayeti” olarak adlandırılmasından dolayıdır.[11]

Karalı aşiretin adının ise, Akkoyunlu Devletinin gücünün zirvesinde olduğu bir dönemde[12] aşireti ile birlikte Uzun Hasan Bey’in hizmetine giren “Kara Bey” den geldiğini sanıyoruz. Zira Türkmen ve Yörük aşiretlerinin genel olarak başlarında yönetici durumunda olan boy - beylerinin ismi ile anılmaları olağan bir durumdur.[13]

Karalı aşiretinin ismine ilk defa 1522 yılına ait tahrir defterlerinde rastlanmaktadır. Bu tarihlerde nüfusları 40 nefer idi. Maraş, Bozok (Yozgat Bölgesi), Kars- ı Maraş (Adana-Kadirli Bölgesi) ve Adana havalisinde konargöçerlik eden Türkmenler arasında Karalı adına tesadüf edilmesi onların, Dulkadir ilinden koparak Danişmendli Türkmenleri arasına karıştığı kanaatini uyandırmaktadır”.[14]

“Karalı” cemaati, Danişmendli aşiretlerinin bölünmesinden sonra Aydınevi topluluğu içinde yer almıştı. Onların 1692 yılında Hamid livasında Urla (Erle) nahiyesine bağlı Çardak, Yenice, Engerek köylerine iskân olunmaları emr olundu. İskân mahallerini terk etmemek üzere ellerinden hüccetler alındı. Fakat bazı aşiret mensupları iskâna razı olmayarak başka mahallere gittiler. Köylerinin havadar olmaması, kışları hayvanlarının büyük bölümünün kırılması, aşiret mensuplarının hastalıklardan kurtulamaması gibi sebeplerle köylerinin yeri değiştirilerek iskân mahallerine döndürülmeleri için tembihler yapıldı.” [15]

Aile büyüklerinden bize intikal eden rivayetlere göre, Çardak halkı 1105 hicri, 1692 miladi yılında Çölovası’nda bugün adı “Uluköy” olan o günkü adı ile “Beyköy” köyüne iskân edildi. Topaloğlu sülalesinin atası olan Ali Mirza’nın da o tarihten sonra Çardak’a gelerek yerleştiği veya yerleştirildiği anlatılmaktadır. Bu konuda aile içerisinden başka herhangi bir rivayet bugüne gelmemiştir.

Ali Mirza’nın[16] Çardak’a geliş sebebini 1692 yılından sonraki olaylarla açıklamak mümkündür. Bu olaylar, Türkmenlerin iskân edildikleri yeri beğenmemesi, hayvanları için gerekli olan otlak kıtlığı ve bu nedenle çevrede bulunan ekili arazilere hayvanları ile tahrip etme gibi birçok sebep ileri sürülebilir. İleri sürülen bu sebeplerin hepsinde doğruluk payının olabileceği o yıllara ait arşiv belgelerinden anlaşılmaktadır. Bize göre buradaki esas nedenin, Türkmenlerin geleneksel yaşam biçimleri olan konargöçer hayatı bırakmak istemeyişleridir.

Ali Mirza’nın Çardak’a gelip yerleşme tarihini kesin olarak belgelere dayandırmak mümkün olmamakla birlikte muhtemelen, 1692 ile 1704 yılları arasında Çardak’a yerleşmiş olmalıdır.

Osmanlı Devletinin nüfus itibariyle büyük aşiretleri bölüp parçalayarak ve diğer aşiretler
İle karıştırarak beşer onar haneler halinde, harap ve terk edilmiş (hali) köylere iskân ettiği bilinen bir siyasettir. Burada amaç, nüfus olarak kalabalık olan aşiretlerin ayaklanarak, devletin başına gaile açmasına karşı alınan haklı bir tedbirdir. Bu konularda etraflı bilgi, Yusuf Halaçoğlu[17] ile Tufan Gündüz’ün[18] eserlerinde mevcuttur.

“Danişmendli kazasını meydana getiren aşiretlerin biri de Selmanlı aşiretidir. Daha sonra büyük ve küçük Selmanlı olarak ikiye ayrılmıştır. Tarih belirtilmemekle birlikte, Danişmendi Türkmenlerince Divan’a sunulan bir arzıhalde, Kütahya sancağında bulunan boş arazilere yerleşmek istediklerini bildirdiler. Bunun üzerine Selmanlı aşireti, Geyikler (Dinar) kazasına tabi Pınarbaşı mevziinde bulunan Dinbay (Dombay ?), Buğralar, Akçaköy, Yüregir (Yeregeçen) Alacaatlı, Gökçe köylerine yerleştirildi”[19]

 Bu konuyu şunun için anma gereğini duyduk. Bahsedilen köylerden Yeregiren ve Dombay (Beyköy veya bugünkü adıyla Uluköy) köylerine iskân edilen halkın şivesinin birebir olacak kadar Çardak şivesine benzediği, ilk başta tespit edilebilen bir özelliktir. Bu da bizde, Karalı aşireti ile Selmanlı aşiretlerinin aralarında adeta akrabalığa dayanan bir bağ olduğuna dair kanaat uyandırıyor. 

Bu kanaate varmamızın sebebi şudur; günümüz itibariyle, Afyon, Burdur ve Denizli illerinde muhtelif ilçelere tabi “Karalı, Karaköy” vb. yerleşim yerlerinin isimlerine tesadüf edilmektedir ki, arşiv belgelerine göre bu yerleşim yerlerine Karalı aşiretine mensup cemaatler iskân edilmiştir.  Ancak bu köylerde iskân edilen Karalı aşireti mensuplarının şiveleri, Çardak’ta konuşulan şive ile uyuşmamaktadır. Biz burada herhangi bir belgeye dayanmasak da Çardak’ta konuşulan şivenin Çölovası’ndaki Dombay (Uluköy), Yeregiren, Porsuma vb köyleri halklarının konuştuğu şive ile aynı veya büyük benzerlikler taşımakta olduğunu tespit ediyoruz.

Buradan şu sonuca varmak da mümkündür. Her ne kadar Çardak’ta Karalı aşiretine mensup bazı aileler iskân edilmiş ise de, bunlarla birlikte Sermayeli, Selmanlı gibi aşiretlerden de birkaç hanenin karışık olarak Çardak’a iskân edilmiş olduklarını düşünüyoruz. Bu arada, Çardak köyünün tarihi olarak üç mahalleden müteşekkil olduğu da unutulmaması gereken bir husustur.

“Karalı aşiretinin bazı kolları da Engerek, Çardak, Güllüce, Dutluca köylerine yerleştirildiler. Bunlara, iskân mahallerini terk etmemeleri, oba evlerini kurmamaları, Sarıkavak, Gedikler ve Demir Sinan gediklerini geçmemeleri tembih olunduğu gibi, eskiden yayladıkları Kumalar yaylağına çıkmaları da yasaklandı.”[20] Bu hadiseler zaman olarak 18 nci yüzyılın ilk çeyreğinde yaşanmıştır.

Karalı aşiretinin Oğuz boylarından hangisine mensup olduğunu belgeye dayalı olarak tespit etmek şimdilik mümkün değil. Ancak bir internet sitesinde[21] yayınlanan oldukça kapsamlı bir makalede (ki bugün itibariyle bu site kapanmıştır) Civanşir, Selmanlı, Gölegir, Köseli gibi Karalı aşireti de Avşar boyuna mensup aşiretler arasında gösterilmektedir. Bu husus ne derece doğrudur bilmiyoruz. Çardak halkının müşterek hafızasında da Avşar’a dair bir hatıra bulamadık.

Sonuç olarak Çardak halkı, Karalı, Sermayeli ve Selmanlı gibi muhtelif aşiretlerden ayrılan, sayısını bilemediğimiz birkaç (belki on veya onbeş) hanenin Çardak’a yerleşmesi veya mecburi iskâna tabi tutulması ile teşekkül etmiştir.

1247 – 1260 H (1832 / 1844 M)TARİHLERİ ARASINDA YAPILAN NÜFUS SAYIMLARI VE NÜFUS KAYIT DEFTERLERİ HAKKINDA

Osmanlı devrinde halkın sosyal, ekonomik ve kültürel yapısını analiz etmek üzere muhtelif zamanlarda arazi ve nüfus sayımları yapılmıştır. Bu anlamda Çardak’ın ilk arazi tahriri ve nüfus sayımının 1472 yılında Fatih Sultan Mehmet devrinde yapıldığı araştırmalar neticesinde ortaya çıkmıştır. Daha sonra 1522 ve 1572 yıllarında da nüfus ve arazi sayımlarının yapıldığını araştırmalardan öğreniyoruz.[22]

Modern anlamda ilk sayımın Sultan II nci Mahmut devrinde yapıldığı görülüyor. Bu sayımların gayesi genel olarak vergi ve askerlik durumunun tespitine yöneliktir. Vergi vermek ve askerlik yapmak erkek nüfusa ait yükümlülüklerden olduğu için 1832 ve 1844 yılları aralığında yapılan sayımlarda kadınlar ve kız çocuklarının yer almadığı görülüyor. Nüfus sayımları yapıldıktan sonra elde edilen sonuçlar defterler halinde düzenlenerek “Ceride Nezareti”ne  (İstanbul’a) gönderilmekte idi.

Sayım listelerinde her aile bir hane numarası ile, aile fertleri ise hane numarasının yanında sıra numarası ile kaydedilmiştir. Bu listelerde kişilerin adları yanında aile isimleri ( ….oğlu şeklinde) veya iştihar ettikleri lakapları ve eşkal bilgileri ile kaydedilmişlerdir.Açıklama kısmında ise şahsın sosyal statüsü (muhtar, imam, vb) ile sayım dönemleri arasında veya sırasında doğan erkek çocukların doğum tarihleri ile yetişkin erkek nüfusun vefat tarihleri de notlar şeklinde kaydedilmiştir.

Sayım listelerini eleştirel açıdan yorumlamak gerekirse tespit ettiğimiz hususları şöyle sıralayabiliriz;

1.       Bir sayım sırasında ….oğlu şeklinde kaydedilen bir aile, bir veya birkaç yıl sonra düzenlenen sayım listelerinde kişiler aynı olmasına rağmen farklı bir aile ismi ile karşımıza çıkmaktadır. Bu duruma “Ali Mirzaoğlu” ailesi örnek olarak gösterilebilir. Bu aile 1832 ve 1833 yıllarına ait sayım listelerinde “Ali Mirzaoğlu” adıyla anılırken sonraki sayım listelerinde “Ali Murtezaoğlu” adıyla kaydedilmiştir. Doğrusunun “Ali Mirzaoğlu” olması gerektiğine inanıyoruz. “ Ali Murtezaoğlu” isminin ise sehven yazıldığını değerlendiriyoruz. Bir diğer husus da 1832 yılı sayım listesinde iki hane olarak yer olan “Kösdelioğlu” ailesinin bir hanesi sonraki sayım listelerinde farklı aile adı ile yer almış olmasıdır. Bu durum, Kösdelioğlu ailesinin bir kolunu temsil eden şahsın taşıdığı lakabın aile adına üstün gelmesi ile izah edilebilir.
2.       Sayım listelerinde verilen eşkâl bilgileri de listeden listeye farklılık arz etmektedir. Örnek vermek gerekirse bir listede kısa boylu olarak kaydedilen şahsı bir başka listede aynı kimlik bilgileri ile bu defa “orta boylu” olarak görmek yadırgatıcı bir durum değildir.
3.       Bir sayım listesinde 45 yaşında olarak gösterilen bir şahsın müteakip sayımda 65 olarak gösterilmiş olması da sık rastlanan bir durumdur. Bu nedenle listelerde yer alan şahısların gerçek yaşlarının tespit edilmesi gayr –ı mümkün bir hal almaktadır.

4.        Doğum tarihi kayıtları sayım sırasında veya iki sayım arasında doğan erkek çocukları ile sınırlıdır. Erkek çocukların veya yetişkin erkek nüfusun vefat tarihleri konusunda da aynı durum söz konusudur.

1832 ve 1844 yılları arasında yapılan sayımların kaydedildiği defterlerde adları geçen ailelerin bugün yaşayan torunlarının kimler olduğu veya olabileceği asıl ilgi alanımızdır. Bu çalışmayı kolaylaştıracak birkaç çareye başvurduk ki onları da şöyle sıralayabiliriz.;

Bugün itibariyle vefat etmiş olan veya halen yaşamakta olan aile büyüklerimizden dinlediğimiz söylentilerden yararlandık. Onlar da büyüklerinden duydukları bu söylentileri bizlere intikal ettirmekde oldukça isteklilerdi. Onların anlatımlarından hafızamızda kalanlardan yararlandık. Bunları erişebildiğimiz tarihi vesikalar ve yayınlanmış olan eserler ile yaşayan aile mensuplarına da teyit ettirmeye önem verdik. Yararlandığımız eserleri dip notları halinde zikrettik.

Bugün Çardak’ta aile mülkleri hem-hudut olan ve yaşama mekânları da adeta “küme” halinde bir avluya bakan veya bir arada olan evlerin, bahçelerin sahipleri,- zaman içerisinde satış yolu ile el değiştirmemişse- kesine yakın derecede akrabadırlar. Bu duruma örnek olarak “Topaloğlu, Tığoğlu, Minnetoğlu ve Kösdelioğlu aileleri gösterilebilir.

Bazı aile isimlerinin bugün Çardak’ta yaşayan torunlarının olmasına rağmen unutulmuş olduğu görülmektedir. Bu duruma da “Tığoğlu” ailesini örnek gösterebiliriz. Bugün oldukça kalabalık bir nüfusa sahip bu aile / sülalenin adının “Tığoğlu” olduğuna dair en azından bizim bir bilgimiz yok idi.

Bazı ailelerin bugünkü torunlarının tespitinin de bazı ahvalde mümkün görmediğimizi belirtelim. Sözünü ettiğimiz bu ailelerin adlarını taşıyacak erkek evlatlarının olmaması veya zaman içerisinde kendilerine yakıştırılan lakapların aile adının önüne geçmiş olması, isimlerinin bugüne ulaşamamasında etkin rol oynamış olmalıdır.

Bizim 1832 ile 1844 yılları arası sayım listeleri konusundaki yararlandığımız tek eser, Muzaffer Çetin ve İbrahim İmamoğlu adlarında iki araştırmacının adı ile yayınlanan “Arşiv Belgeleri Işığında Çardak Tarihi” adlı eseridir. Eksikliği şiddetle hissedilen böyle bir eseri Osmanlı Arşiv belgelerini tarayarak yayınlamaları şayan- ı takdir bir hadisedir. Bu eserin gerek arşiv belgelerini tarayarak yayına hazırlayan Muzaffer Çetin – İbrahim İmamoğlu ikilisine ve gerekse bu çalışmalara maddi destek sağlamış olan Erdoğan Cengizer’e minnet ve şükranlarımızı bi’lvesile ifade ediyoruz.

1832 ve 1844 YILLARI ARASINDA YAPILAN NÜFUS SAYIMLARINDA ADLARI GEÇEN AİLELERİN ANALİZİ;


1.    TOPALOĞLU SÜLALESİ
Osmanlı Devletince konargöçer Türkmen ve Yörük aşiretlerinin boş ve terk edilmiş köylere mecburi iskânını emreden ferman, hicri takvime göre 1105, miladi takvime göre 1691 /1692 yılında çıkarılmıştır.  Anlatılanlara göre ilk iskân, Çölabad kazası (bugünkü Haydarlı kasabası) dâhilinde ki boş veya harap köylere (o zamanki adıyla Çölabad kazasının Beyköy, bugünkü adıyla Dinar İlçesinin Uluköy köyü) yapılmıştır. Mensubu olduğu Karalı Aşireti, karıştığı bazı şekavet olayları nedeniyle dağıtılmış, içinde Ali Mirza’nın da bulunduğu bir grup, tahminen 1704 yılından önce Çardak’a iskân edilmiştir. (Bu yerleşmenin neden ve nasıl olduğu arşiv belgelerinden az çok anlaşılabilmektedir.) Bu iskânın kaç aile ile yapıldığı, neden Çölovası’ndaki köyün terk edildiği konularında aile içerisinden bugüne intikal eden bir rivayet de yoktur. Ancak, Ali Mirza Çardak’a gelmeden 16 nci yüzyıldan beri beri burada yaşayan  “Çardaklı Yörükleri”nin Çardak’ı terk ederek Burdur’un Yeşilova ilçesindeki Çardak köyünü kurduklarına dair bir rivayet var. Yine rivayetlerle Çardak’a gelenlerin ilk olarak, bugün halk arasında “Çırçırlı Kuyu” olarak adlandırılan yere yerleştirildiklerini, sivrisinek ve sıtmadan rahatsız olarak bulundukları yeri terk edip Maymun Dağı eteğinde bulunan ve Çardak kervansarayına yakın “Koltukçulu” mahallesine yerleştikleri anlatılıyor. Buna kanıt olarak da, sözü edilen kuyu civarında yerleşime delil teşkil edecek, toprak altından çıkan yanık odun parçaları, kiremit parçaları ile bu bölgeye yakın Bağ Yeri isimli mevkideki bakımsız bağ (bugün yok) vb. kalıntılarını tanık olarak gösterilmektedir. Bu konuyu bugün itibariyle vefat etmiş olan sülale büyüklerinden de dinlemiştik.

Aile büyüklerinden dinlediğimiz bu mecburi iskân hadisesi ile Çardak’a Karalı, Sermayeli ve Selmanlı aşiretlerine mensup tahminen 5 veya 10 civarında kök ailenin iskân edildiğini öğreniyoruz.

Ali Mirza[23];

Topaloğlu sülalesinin adı rivayetlerle bugüne gelen ilk atası olan Ali Mirza ile ilgili elimizde hiçbir resmi bilgi yoktur. Dolayısıyla yaşadığı çağdaki olayların değerlendirilmesi ile doğum ve ölüm tarihleri tahminen söylenebilir. Buna göre Ali Mirza’nın muhtemel doğum tarihinin 1670 yılından sonraki bir tarih olduğunu düşünüyoruz.  Zira mecburi iskâna (1691/1692) yıllarında başlandığına göre Ali Mirza’nın bu tarihlerde yetişkin, hane sahibi (evli çocuklu) bir şahıs olduğu söylenebilir.
17 ve 18 nci yüzyıllarda ortalama insan ömrünün 55 / 65 yıl olduğu göz önünde bulundurulduğunda da 1720 yılı civarında vefat ettiği söyleyebiliriz

Yine rivayetlere göre, Ali Mirza’nın Mehmet adındaki bir oğlu vardır. Başka çocuklarının olup olmadığını bilmiyoruz.


Ali Mirzaoğlu Topal Mehmet;

Sülale içerisinde anlatılan rivayetlere göre Topal Mehmet, Ali Mirza’nın oğludur. Hakkında resmi bir bilgi bulunmamaktadır. 1723 / 1744 yılları arasında cereyan eden Osmanlı – İran savaşları sırasında askere alındığını tahmin ediyoruz. Mehmet, Kafkasya’dan Basra Körfezine kadar uzanan Osmanlı- İran sınırı boyunca muhtelif cephelerden birinde savaş sırasında yaralanmış ve “Topal “ lakabıyla iştihar etmiştir. Topal Mehmet bu savaşa katıldığına göre, en geç 1700 lü yılların başında doğmuş olmalıdır.
Topal Mehmet, bahsedilen savaşta yaralanarak veya savaşın 1744 yılında sona ermesi nedeniyle terhis edilip memleketine dönerken, bazı rivayetlere göre bir “Acem kızı”, bazı rivayetlere göre ise bir “Arap kızı”nı kaçırmış ve bu hanım ile evlenmiştir ki, Topaloğlu sülalesinin adı bilinmeyen büyük annesi bu hanımdır. Arap veya Acem kızı söylemine bakarak şöyle bir değerlendirmede de bulunabiliriz. Büyük annemiz olan bu hanım “Acem kızı” ise muhtemelen Azerbaycan Türklerinden,  “Arap kızı” ise muhtemelen Kerkük Türkmenlerindendir. Elimizde bir delilimiz olmasa da biz büyük annemizin kesinlikle Türkmen kökenli olduğunu ve Türkçe konuştuğunu düşünüyoruz.

Bu rivayetin devamı şöyledir;
Topal Mehmet, hanımı ile Çardak’a döndükten bir müddet sonra, kaçırdığı kızın kardeşleri /akrabaları, kardeşlerinin durumunu sorup soruşturmak, görüşüp konuşmak ve cehizini teslim etmek maksadıyla uzun bir yolculuktan sonra Çardak köyüne yakın olan ve halk arasında “Köy Göründü Burnu “ (bugün Sodaş fabrikası ile maymun dağı arasında kalan bölge) denilen yere kadar gelirler ve o mıntıkada hayvan sürülerini otlatmakta olan çobanlarla karşılaşıp durumu anlatırlar. Çobanlar da, “onlar makbul adamlar değillerdir. Sizin geldiğinizi ve hele kardeşinizi soruşturduğunuzu öğrenirlerse size kötülük yapabilirler” diyerek yüreklerine korku verirler.[24]  Bunun üzerine Büyük annemizin akrabaları,  gelişlerini hissettirmeden geriye dönüp giderler. Böylece bu akrabalarımız ile olan bağımız da ebediyen kopar.

“Kethüda” tayinlerinde gözetilen hususlara nazaran Topal Mehmet’in de oğlu Ahmet Ağa gibi “Kethüda” unvanını taşıyıp taşımadığını bilmiyoruz. Ancak oğlu ve ondan sonra gelen torunlarının “Kethüda” ve “Ağa” unvanlarıyla anılmaları, Topal Mehmet’in de böyle bir unvana sahip olabileceği ihtimal dâhilindedir.

 1247 H / 1832 M ve 1260 H / 1844 M yılları arasında aralıklarla düzenlenen / güncellenen Nüfus Sayım Defterlerinden[25] anlayabildiğimiz kadarıyla Topal Mehmet’in Ahmet adında tek oğlu vardır. Ahmet’in varlığını Nüfus Sayım Defterlerinde, Topaloğlu Kethüda Ali Ağa’nın babası olarak geçmesinden anlıyoruz.

Topaloğlu Kethüda Ahmet Ağa.
Sülale içerisindeki rivayetlerde, atalarımız olan gerek Kethüda Ahmet Ağa’nın ve gerekse oğlu “Yek çeşm” Kethüda Ali Ağa’nın isimleri hiç geçmemekte idi. Yani torunları olarak bu atalarımızın varlığından haberdar değildik. Arşiv kayıtlarından elde edilen nüfus bilgileri karşısında oldukça şaşırdığımızı itiraf etmeliyiz.

Bize gelen rivayetlere göre, Hacı İsmail Ağa, Topal Mehmet’in oğlu olarak anlatılmakta idi. Buna göre yaptığımız değerlendirmede; 1670’lerde doğduğunu tahmin ettiğimiz Ali Mirza’nın oğlunun doğum tarihinin, tahminen de olsa, en erken 1690 ‘lı yıllar olduğunu sanıyoruz. O halde Kethüda Ahmet Ağa’nın varlığına dair sülale içerisinde neden bugüne kadar bir rivayet intikal etmemiştir? Sebebini bilmiyoruz.
Topaloğlu Ahmet Ağa’nın adı, 1832 yılından itibaren muhtelif aralıklarla yapılan nüfus sayımlarında “Yek çeşm Kethüda Ali Ağa”nın babası olarak geçmekte ve dolayısıyla, Ahmet Ağa’nın varlığı da bu anlamda bir resmiyet kazanmış olmaktadır. Ayrıca, “Arşiv Kayıtları Işığında Çardak Tarihi”[26] isimli eserin 79/80 inci sayfasında “Muhtemelen Karalı – Sermayelü aşiretlerinin beylerinden olan Ahmet Ağa, Çardak köyünde bir cami yaptırmıştır. 1700’lü yıllarda yapıldığını tahmin ettiğimiz bu caminin….”[27] şeklindeki bu ifadede adı geçen “Ahmed Ağa”nın, Nüfus Sayım Defterlerinde Yek-çeşm Ali Ağa’nın babası olarak adı geçen Kethüda Ahmet Ağa olduğuna şüphe bizce yoktur.

Topaloğlu Ahmet Ağa’nın adı, 1247 H. / 1832 M yılında yapılan ilk ve müteakip nüfus sayımlarında[28] “Topaloğlu Ali Kethüda bin Ahmet” şeklinde geçmektedir. Aynı kaynağın 98 nci sayfasında; Köyün muhtarı 45 yaşındaki Topaloğlu Ali’dir. Kendisi Kethüda Ahmed’in oğludur. şeklinde bir ifade vardır. Bu arada “Kethüda” terimi ile ilgili olarak birkaç söz etmek gerekirse şunları söyleyebiliriz.

Mehmet Zeki PAKALIN’ın “Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü” (Milli Eğitim Bakanlığı yayını) isimli eserin 2. Cilt, 251 nci sayfadaki tanımına göre Kethüda; “Büyük Devlet adamlarıyla zenginlerin işlerini gören kimse, Kahya” olarak tanımlanmaktadır. Burada görülen iş, özel iş değil resmi devlet işidir.
İlber Ortaylının aşağıdaki anlatımı kethüda tanımına örnek gösterilebilir;

Vezir hassı; yıllık geliri 100.000 akçanın üzerindeki topraklardır. Bunlar merkezi hükumette görevli vezir rütbesindeki görevlilerle eyaletlerin Beylerbeyilerine verilir. … Genellikle bir vezirin toprakları bir yerde olmayıp çeşitli bölgelere dağıtılmıştır. Vezir haslarını onun adına Voyvoda veya Kethüda dediğimiz görevliler yönetir.”[29]

Tufan Gündüz ise “Kethüda”lık görevini  “Aşiretlerin yönetimi” açısından değerlendirmiştir;

 “Konar-göçer aşiretlerin başında bulunan idareciye “Kethüda” denilmekte idi. Kethüdalar aşiret ihtiyarlarının arzusu, Boy Beyi ve voyvodanın hükümete arz etmesi ve hükümetin de onaylaması ve berat göndermesi ile tayin olunmaktaydı. Kethüdalık babadan oğla ve kardeşe geçebiliyordu. Ancak bu hallerde kişinin güvenilir, vazifeye layık ve vergi toplamaya muktedir olması gerekiyordu. Kethüdaların temel vazifesi, vergi toplamak, uhdelerinde bulunan aşiretlerin nizamını sağlamak, tahririn yapılacağı zaman eminlere[30] yardımcı olmaktı. Bazı hallerde sipahi kayd olarak savaşa da gidiyorlardı. Bu takdirde, özellikle vergilerin toplanmasında müşkilat çıktığından kethüdalık görevi başkasına veriliyordu.”[31]

Bu açıdan bakıldığında, Kethüda Ahmet Ağa’nın da kethüdalık görevini bu elde şekilde ettiği, oğlu Ali Ağa’nın da “layık ve müstehak” olması sebebiyle bu görevin kendisine tevcih edildiğini görmekteyiz.
Kethüdalık, Padişah 2. Mahmut’un yaptığı mali ve idari reformlar sırasında kaldırılmış olmalıdır. Zira Kethüda Ali Ağa’nın 1833 yılından sonraki yıllarda yapılan Nüfus sayımlarında “Muhtarlık” görevinden alındığı veya ayrıldığı görülmüş olsa da Hacı İsmail Ağa baskın ve otoriter kimliği ile veya devletin kendisine tevcih ettiği vazife dolayısıyla kethüda unvanını kullanmasa da kethüdalık görevinin yetki ve sorumlulukları ile hareket etmiştir. Netice olarak Topaloğlu ailesi, Ahmet Ağa’dan itibaren Kethüda Ali Ağa, oğlu Hacı İsmail Ağa ve onun torunları Hüseyin Ağa ve oğlu Rıza Bey, otoriter karakterleri ve yönetim becerileri ile içinde yaşadıkları toplumu Cumhuriyetin ilanına kadar yönetmiş ve yönlendirmişlerdir.

Topal Mehmet’e Kethüdalık unvanı tevcih edilmiş midir bilinmiyor. Ancak Topal Mehmet ile ilgili bölümde verdiğimiz anekdota göre baskın ve otoriter kişiliği ile “Kethüda”lık görevinin onunla başlamış olması ihtimal dâhilindedir. Rivayetlere göre savaşa da katılmıştır. Ve dolayısıyla Topaloğlu ailesinin uhdesinde (münhasıran Ali Ağa Kolu’nda) bulunan bu görev irsen Cumhuriyete kadar sürmüştür.

Topaloğlu “Kethüda Ahmet Ağa’nın” doğum ve ölüm tarihleri konusunda resmi veya nakli bir bilgi yok. Ancak babası Topal Mehmet’in katıldığı Osmanlı İran savaşlarının 1746 yılında anlaşma ile sonuçlandığını da dikkate alınırsa, en erken 1745 / 46 yılları aralığında bir tarihte doğmuş olması gerekir. Yaşadığı yıllarda bir insan ömrünün genellikle 55 – 65 yıl olduğu göz önünde bulundurulduğunda da en geç 1800 veya 1810 lu yıllarda vefat ettiğini söyleyebiliriz.

 Hakkında hiçbir rivayet bulunmasa dahi bıraktığı hayrat eser ile “Kethüda” kimliğine bakarak kişiliği hakkında bir değerlendirme yapmak lazım gelirse, kendisinin içinde bulunduğu toplumda baskın ve otoriter, yönetici vasıfları taşıyan,  hayırsever bir kişiliği olduğu görülmektedir ki, delili (tahminen) 1780’li yıllarda yaptırmış olduğu bildirilen camidir[32]. Bu kişilik özellikleri onu “Kethüdalık” mevkii için “layık ve müstehak” kılmaktadır diye düşünüyoruz.

Kethüda Ahmet Ağa hakkında edinebildiğimiz, tahmin ettiğimiz bilgiler bunlarla sınırlıdır. Nüfus sayım listelerine göre Kethüda Ali Ağa”dan başka Mahmut adında bir çocuğunun daha olduğunu -rivayetlere dayanarak-  söylüyoruz.

Kethüda Ali Ağa
(Yahut Topaloğlu Hacı İsmail Ağa Kolu)
Nüfus Sayım Defterlerinde Topaloğlu Kethüda Ali Ağa ve Ailesi

Resmi kayıtlarda geçen ismi ve eşkali ile Orta boylu - kır sakallı - yek çeşm, Topaloğlu Ali Kethüda Bin AhmedAğa”nın, 1845 yılında yapılan sayıma göre düzenlenen ve (BOA-NFS.d.1574-11) numaralı Nüfus Sayım Defterinde verilen 65 yaşını esas aldığımızda 1780 yılında doğduğunu varsayabiliriz.
1844 yılında yapılan nüfus sayımlarında vefatına dair bir kayıt görülmediğine göre de 1844 yılında sonraki bir tarihte vefat etmiş olmalıdır.

1832 yılında yapılan ilk nüfus sayımına göre düzenlenen Nüfus Sayım Defterinin “Açıklama” kısmına “Muhtar” olduğu kaydedilmiştir. Bu görevi ne kadar sürdürdüğünü bilemesek de tahminen 1835 veya 1836 yılına kadar muhtarlık görevine devam etmiş olmalıdır diye düşünüyoruz.

Nüfus Sayım Defterlerine göre Ali Ağa’nın İsmail ve Hüseyin adında iki oğlunun olduğu görülmektedir. “BOA-NFS.d.1572-73-74-75) numaralı defterde adı geçen “Hasan”ın deftere sehven kaydedilmiş olduğunu sanıyoruz. Aileden bize aktarılan rivayetlerde “Hasan” adında bir şahsın adı geçmemektedir. Ayrıca müteakip yıllarda düzenlenen Nüfus Sayım Defterlerinde de“Hasan” adına rastlanmamaktadır.
1247 / 1832 Yılında Düzenlenen Nüfus Kayıt Defteri
“1832 yılında yapılan Danışmendlü Kazasına bağlı Çardak Köyü’nün nüfusu şu şekildedir[33]; ((BOA-NFS.d.1572-73-74-75)
DANİŞMENDLÜ-Yİ KEBİR KAZASI ÇARDAK KÖYÜ MÜSLÜMANLARININ NÜFUS DEFTERİDİR. [H. 1247 / M.1832]
2
4
Orta boylu-kır sakallı-yek-çeşm, Topaloğlu Ali Kethüda bin Ahmed
45
Muhtar

5
Oğlu, uzunca boylu-kumral bıyıklı, İsmail bin Ali Kethüda
28


6
Diğer oğlu, orta boylu, Hasan bin Ali Kethüda
15

    Belgede görüldüğü gibi, Köyün Muhtarı 45 yaşındaki Topaloğlu Ali’dir. Kendisi Kethüda Ahmed’in oğludur”.

1833 Yılından Sonra Düzenlenen Nüfus Sayım Defteri
“Çardak Köyü’nün bir diğer nüfus kaydında (BOA-NFS.d.1573-36) ise  82 hane vardır. Ve bu sayım sırasında doğanların ve vefat edenlere tarih olarak 1250 ile 1255 tarihi düşüldüğüne göre; 1833 yılını takip eden yıllardaki nüfus sayımı olmalıdır.[34] 
DANİŞMENDLÜ-Yİ KEBİR KAZASI ÇARDAK KÖYÜ MÜSLÜMANLARININ NÜFUS DEFTERİDİR. [H. 1247 / M.1832]”
3
6
Orta boylu-kır sakallı, Topaloğlu Ali bin Ahmed
65


7
Oğlu, şab-ter bıyık, İsmail
30


8
Diğer oğlu, orta boylu-ter bıyıklı, Hüseyin bin Ali
35
Ölüm: 11 R 1252

9
Torunu, sabi, Ali bin İsmail
3


-
Oğlu, Ahmed
-
Doğum: 7 M 1254

-
Oğlu, Veli
-
Doğum: 15 S 1254
1833-1838 Nüfus sayımı olarak kabul ettiğimiz bu sayım göre, 1831 sayımında Köyün Muhtarı olan 45 yaşındaki Kethüda Ahmet oğlu Topaloğlu Ali kayıtlarda gözükmemektedir. Muhtemelen köyden ayrılmış olabilir.”
1833 Yılından Sonra Düzenlenen Nüfus Sayım Defteri
      “Çardak Köyü’nün yine mahalle ismi zikredilmeden muhtemelen 1833 yılında yapıldığını tahmin ettiğimiz bir nüfus sayımı daha vardır. Osmanlı, bazen nüfus kayıtlarını MAD (Maliyeden Devreden Defterler) içerisine kaydırmıştır. Muhtemelen bu nüfus kayıtları vergi gelirlerinin durumunu öğrenmek maksadıyla yapılmıştır Bu sayımda hane sayısı ve sayımı yapılan erkeklerin yaş ortalaması yükselmiştir. Ancak neden mahalle ismi yazılamadığını bilemiyoruz. Muhtemelen yazım memurlarının hatası da olabilir.
Bu kayda göre; (BOA-MAD. d. 21460-7) ; “[35]   
DANIŞMENDLÜ KAZASI ÇARDAK KÖYÜ AHALİSİNİN NÜFUS DEFTERİ
Hane: 3 Numara: 5 Uzun boylu-kır sakallı, Topaloğlu Ali bin Ahmed, Yaşı: 60
Numara: 6       Oğlu, orta boylu-kara sakallı, İsmail bin Ali, Yaşı: 35
Numara: 7 Oğlu, Musa bin İsmail, Yaşı: 1
Numara: 8 Diğer oğlu, Ali bin İsmail, Yaşı: 10
Numara: 9 Diğer oğlu, İbrahim bin İsmail, Yaşı: 1
Numara: 10 Diğer oğlu, Veli bin İsmail, Yaşı: 2
Numara: 11 Diğer oğlu, Mehmed bin İsmail, Yaşı: 3

1844 ve 1845 Yıllarında Düzenlenen Nüfus Sayım Defteri (Birinci Defter)
  “Danışmendlü Kazası bünyesinde 1844-1845 yıllarında yapılan iki ayrı nüfus sayım kaydı vardır. Muhtemelen daha önceki sayımlarda olduğu gibi, (kaçan, ortadan gözükmeyen insanların olması gibi) bu kayıtlarda da 6 ay gibi bir aralıkla iki sayım yapılmış olmalıdır.
İlk kayıtlara (BOA-NFS.d.1575-67) göre; [36]
DANİŞMENDLÜ-Yİ KEBİR KAZASI ÇARDAK KÖYÜ MÜSLÜMANLARININ NÜFUS DEFTERİDİR. [H. 1260 / M.1844]
3
5
Uzun boylu-kır sakallı, Topaloğlu Ali bin Ahmed
60


6
Oğlu, uzun boylu-kara sakallı, İsmail bin Ali
35
7
Oğlu, Musa bin İsmail
1


8
Diğer oğlu, Ali bin İsmail
10


9
Diğer oğlu, İbrahim bin İsmail
1

10
Diğer oğlu, Veli bin İsmail
2


11
Diğer oğlu, Mehmed bin İsmail
3

1844 ve 1845 Yıllarında Düzenlenen Nüfus Sayım Defteri (İkinci Defter)
 “Diğer bir kayıtta (BOA-NFS.d.1574-11) ise;
DANİŞMENDLÜ-Yİ KEBİR KAZASI’NA BAĞLI ÇARDAK KÖYÜ MÜSLÜMANLARININ NÜFUS DEFTERİDİR.[37]
3
4
Orta boylu-aksakallı, Topaloğlu Ali bin Ahmed
65


5
Oğlu, orta boylu-kara sakallı, İsmail
30


6
Torunu, emred, Musa
10


7
Emred, Ali
12


8
Sabi, İbrahim
1


9
Sabi, Veli
2


10
Sabi, Mehmed veledi İsmail
3


Topaloğlu Kethüda Ali Ağa oğlu Hüseyin Pehlivan.
1247 / 1832 yılından sonra düzenlenen Nüfus Sayım defterinde [38] 3 hane, 8 numarada kayıtlıdır. Bu kayıtta, “Orta boylu, ter bıyıklı[39]” olarak eşkâli verilmiştir. Açıklama kısmında, 11 R 1252 / 26 Temmuz 1836 tarihinde ve 35 yaşında iken vefat ettiği kaydı düşülmüştür. Bu kayıtlardan Hüseyin Pehlivan’ın 1798 den sonraki bir tarihte doğduğunu tahmin ediyoruz. (Nüfus Sayım Defterlerindeki yaşı hanesinde verilen değerlere ihtiyatla yaklaşmak gerektiğini ifade etmiştik.)

Hüseyin, Topaloğlu ailesi içerisindeki rivayetlerde  “Pehlivan” lakabıyla anılmıştır. Bundan anlaşılan, iri yapılı güçlü kuvvetli bir kişi olduğudur.

Hüseyin Pehlivan ile ilgili bir anekdot anlatılır ki, şöyledir;

Hüseyin Pehlivan, Musalı Mahallesi sakinlerinden (bugün Fıçılar sülalesi olarak anılan “Tığoğlu” sülalesine mensup) Mehmet isminde bir şahsın kızı olan Meryem Hanımı kaçırarak evlenir. Bu olay, Koltukçulu ve Musalı Mahalleleri arasında şiddetli bir kavgaya sebep olur. Koltukçulu, biraz sayı üstünlüğü ve biraz da kavgacılığından dolayı Musalıya galip gelir, eskilerin tabiriyle Çaydere’den öteye “kov aşır” edilirler. Kavga bu şekilde yatışsa da gerginlik ve husumet devam eder. Bu olaydan ne kadar sonra olduğu bilinmiyor ama bir müddet sonra Hüseyin Pehlivan aniden vefat eder. Bu olay, husumetten dolayı, Musalı Mahallesinde büyük bir sürur ve sevince sebep olur. Abartılı bir şekilde sevinçlerini belli ederler. Hüseyin Pehlivan’ın vefatını müteakip dul hanımını geriye almak üzere tekrar topluca Koltukçulu Mahallesine baskın atarlar. Koltukçulu da yine mahalle ve akraba dayanışması ile karşı koyar ve Musalı’yı tekrar “Çaydere’den öteye” kovalarlar. Bu arada Hüseyin Pehlivan’ın kardeşi İsmail Ağa, ağabeyinin dul hanımı ile evlenir[40]. Bilinenlere göre Meryem Hanım, İsmail Ağa’nın ikinci hanımıdır. ( İlk hanımının adını ve hangi sülaleye mensup olduğunu şimdilik bilmiyoruz.)
Hüseyin Pehlivan ile ilgili bugüne intikal eden bilgiler bunlar.

Kethüda Ali Ağa Oğlu Hacı İsmail Ağa.

1247 /1832 yılında yapılan ilk nüfus sayımında[41] İsmail Ağa, “uzunca boylu-kumral bıyıklı, İsmail bin Ali Kethüda, 28 yaşında ” şeklinde 2 hane, 5 sıra numarasında kayıtlıdır. Bu sayıma dayanılarak düzenlenen Nüfus Sayım Defterinde İsmail Ağanın Çocukları kayıtlı değildir. İlk nüfus sayımının yapıldığı 1247 H / 1832 M yılında, büyük oğlu Ali için görevlilere bildirimde bulunulmadığı anlaşılıyor.
Yine 1250 ile 1255  / 1835-1840 yılları arasında veya sonrasında düzenlenen Nüfus Sayım Defterinde, 3 Hane, 7 sıra numarası ile kayıtlı olan İsmail, “şab-ter[42] bıyık, İsmail” adıyla ve 30 yaşında olarak kaydedilmiştir.

Burada, İsmail Ağa’nın 30 yaşında olduğu kaydını doğru olarak kabul edersek 1800 -1805 yılları arasında doğmuş olduğunu da kabul etmek gerekir.

Bu sayımda, İsmail Ağa’nın çocuklarından Ali’nin –doğum tarihi belirtilmemiş olmakla birlikte-  3 yaşında olduğu,  Ahmed’in (Doğum: 7 M 1254 / 2 Nisan 1838) ve Veli’nin (15 S 1254 / 10 Mayıs 1838) yıllarında doğmuş olduklarına dair kayıt görülmektedir.

Bu sayımdan sonra, muhtemelen 1838 ile 1840 yılları arasında yapıldığını düşündüğümüz bir başka nüfus sayımına dayanılarak düzenlenen Nüfus Sayım Defterindeki kayda göre[43] ise, 3 Hane, 6 numarada “orta boylu-kara sakallı, İsmail bin Ali yaşı: 35” olarak kaydedilmiştir.

Bu Nüfus Sayım Defterine göre, İsmail Ağa’nın oğlu Ali bu tarihte 10, Musa ve İbrahim 1, Veli 2 ve ikinci hanımı Meryem hanımdan olduğunu bildiğimiz oğlu Mehmet 3 yaşındadır. Verilen bu bilgilere ihtiyatla yaklaşılması gerektiği kanaatindeyiz. Zira nüfus sayımının yapıldığı tarihte oğulları Musa ve İbrahim birer yaşında görülmektedir. Şayet İsmail Ağa’nın bu iki oğlundan birinin Meryem hanımdan olduğu kabul edilirse –ki bu yönde bir söylenti yoktur- Musa ve İbrahim’in yaşlarına itibar edilebilir. Ayrıca, yararlandığımız aynı kaynakta verilen bilgilere göre 3 yaşında olan Ali, yaklaşık iki sene sonraki kayıtta 10 yaşında olarak kayıtlara geçmiştir. Bir diğer husus, İsmail Ağa’nın oğlu Ahmet’in bu ve sonraki sayımlarda adı geçmemektedir. Buradan anladığımız, Ahmet’in bebeklik çağında vefat etmiş olduğudur.
Ahmet ve Veli’nin doğum tarihlerinin birbirine çok yakın olması, -eğer kayıtlar sağlıklı ise- İsmail Ağanın o tarihte en az iki hanım ile evli olduğu şeklindeki kanaatimizi pekiştirmektedir. Buradan da şöyle bir çıkarımda bulunabiliriz; Musa ile Veli bir anneden, Ahmet ile İbrahim de bir diğer anneden doğmuşlardır.
Sonuç olarak İsmail Ağa’nın 1800 ile 1805 yılları arasında bir tarihte doğmuş olduğu kanaatindeyiz.  Bugün Çardak Asri Mezarlığında “Arısoy Aile Mezarlığında” bulunan mezar[44] taşında da 1872 yılında vefat ettiğine dair kayıt vardır.

İsmail Ağa da dede ve babasından intikal eden “Kethüda”lık unvanını taşımasa da, Ağalık otoritesini sürdürmüştür. Bize intikal eden bilgilere göre, varlıklı,  otoriter bir kişiliğe sahip, yönetici vasıfları taşıyan, medeni cesareti yüksek, zeki ve akıllı bir kimse idi. Hayırseverliğini muhtelif vesileler ile göstermiştir. Günümüze intikal eden hayrat eseri, göz mevkiinden Çardak’a su getirtmesi ve bugün Dolmuş durağı olan mevkide bulunan İsmail Ağa çeşmesidir. Güzel bir görünümü olan bu çeşme, bulunduğu meydanın düzenlemeleri sırasında yıktırılmıştır. Çeşmenin kitabesi bugün Ali Kaya’nın elinde bulunmaktadır. Koltukçulu Mahallesindeki “Koltukçulu çeşmesi” de suyunu İsmail Ağanın yaptırdığı suyolundan almakta idi.

İsmail Ağa ile ilgili olarak aile büyüklerinden bizlere aktarılan ve onun kurnazlığını ifade eden bir anekdot vardır.

İsmail Ağa, Karalı Aşireti boybeyi[45] olan Kitişoğlu ile bir konuda anlaşmazlığa düşer ve iş mahkemeye intikal eder. Mahkeme Bursa’da görülecektir. Mahkeme gününden önce davalı ve davacı Bursa’ya gelirler ve mahkeme gününü bir handa beklerler. Hikâyenin gelişinden İsmail Ağanın davalı olduğu şeklinde bir anlam çıkıyor. Bu mahkeme sonunda İsmail Ağa muhtemelen mahkûm olacaktır. Düşüne düşüne bir çare aklına gelir ve hemen tatbik eder. Han görevlilerinden birine münasip bir miktar “bahşiş” vererek, söyleyeceklerini han içinde herkesin duyabileceği şekilde ilan etmesini ister. Mahkeme gününden bir gün önce, içlerinde Kitişoğlu’nun da bulunduğu kalabalık bir ortamda han görevlisi han içinde yüksek sesle “Çardaklı İsmail ağa, Çardaklı İsmail Ağa” diye bağırarak onu aradığını belli eder. İsmail Ağa da, “Çardaklı İsmail Ağa benim, buyurun” diyerek cevap verir. Güya İsmail Ağa’nın bir şeyden haberi yoktur. Han görevlisi herkesin duyabileceği bir ses tonuyla; “İsmail Ağa, Vali paşa hazretleri size selam gönderdi, yarın akşam çorbasını konakta beraber içelim buyursun gelsin dedi” diyerek İsmail Ağa’nın talimatını yerine getirir. O kalabalık içinde bulunan Kitişoğlu ve adamları, “bunlar işi bugünden bağlamışlar, yarın bizi haps ettirecekler” hissine kapılarak sessizce handan ayrılıp Köylerine dönerler. Ertesi günkü mahkemeye davacı taraf katılmadığı için de dava düşmüş olur.

Bu hadiseyi teyit edecek resmi bir belge yoksa da bu anekdottan anladığımız şudur. Mahkeme Bursa’da görüldüğüne göre, olay –her ne ise- 1840 yılından sonra meydana gelmiştir. Zira Tanzimat Fermanının ilanından sonra yapılan idari düzenlemelerde, Anadolu eyaletinin Paşa sancağı olan Kütahya kenti, bu unvanını Bursa (Hüdavendigar) vilayetine devretmiştir. Mahkemeye konu olan olayın ne olduğu konusunda bu güne intikal eden bir rivayet yoktur.

Kitişoğlu’na gelince, Karalı Aşireti boybeyi olan Kitişoğulları, aslen Dombay ovasında bulunan Beyköy’de ikamet etseler de, tüm Karalı ve Selmanlı aşiretleri üzerinde hüküm-ferma (buyurgan) olduklarından, Hambat ovasındaki köyler üzerinde de hüküm yürütmekte idiler. Bu aileden Çakır Bey, kardeşi Kazak Ağa ile birlikte, Dazkırı’lı Tatzade Halil Bey tarafından işletilmekte olan Beylerli değirmenlerini 1795 yılında cebren zapt ederek adı geçen şahsın mağduriyetine sebep olmuşlar ve bu olay mahkemeye taşınmıştır.

Hacı İsmail Ağa’nın vefatından önce oğlu İbrahim ile hac vazifesini ifa ettiği söyleniyor.

Hacı İsmail Ağa’nın üçüncü hanımı, Alikurt köyünden Kezban Hanımdır. Kezban hanım, bu köyden Çomakoğlu adında bir sülaleye mensuptur. Doğum ve ölüm tarihlerini bilmiyoruz. Kezban hanım’ın ilk eşi Çal Denizler kasabasından olup Kaklık’ta ikamet eden, adını şimdilik bilmediğimiz bir şahıstır. Bu şahıstan “Veli” adında bir oğlu olmuştur. Keziban Hanım’ın eşi vefat edince geç yaşta dul kalmış ve her nasılsa, Hacı İsmail Ağa ile evlendirilmiştir. Bu evlilik sırasında Hacı İsmail Ağa’nın önceki hanımının sağ olup olmadığını bilmiyoruz.

Hacı İsmail Ağa’nın Keziban Hanım ile evliliğinden Mehmet[46] adında bir oğlu olmuştur ki, en küçük oğludur.

Hacı İsmail Ağa mezar taşındaki kayda göre, 1872 yılında vefat etmiş ve Çardak’ta defnedilmiştir.
Topaloğlu sülalesi Hacı İsmail Ağa’dan sonra onun oğullarından gelen torunları ile kollara ayrılmıştır.
Biz anlatımımıza Kollara göre devam edeceğiz.


TOPALOĞLU ALİ AĞA KOLU

Topaloğlu Hacı İsmail Ağa oğlu Ali Ağa.

Hacı İsmail Ağa’nın en büyük oğlu olan Ali Ağa, 1247 / 1832 yılında yapılan ilk nüfus sayımında görülmezken, bir sonraki (tahminen 1833 veya 36 yılı) nüfus sayım defterinde[47] 3 hane, 9 sıra numarasında 3 yaşında olarak kayıt edilmiştir. Yaşı ile ilgili bilgi doğru ise, 1829 veya 1830 tarihinde doğmuş olduğunu kabul etmek gerekir. Biz yaşı ile ilgili bu bilginin gerçeği yansıtmadığı kanaatindeyiz.
Bununla ilgili gerekçemiz şudur. Yukarıdaki verilere göre 3 yaşında olan Ali Ağa, bu sayımdan tahminen bir veya iki sene sonra yapılan nüfus sayımında 10 yaşında olarak karşımıza çıkmaktadır. İkinci gerekçemiz ise, “e devlet”te yayınlanan soyağacı bilgilerine göre eşi Eşe Hanımın 1819 tarihinde doğmuş olduğuna dair kayıttır. Türkmen örfünde, bir erkeğin kendisinden büyük bir hanımla evlenmesi sık görülen bir olay değildir. Ekseriyetle evliliklerde erkek daima eşi ile aynı yaşta veya eşinden birkaç yaş büyüktür. Kaldı ki Ali Ağa’nın, İsmail Ağa gibi bir şahsın oğlu olması bu ihtimali tümden devre dışı bırakmaktadır. O halde, ya Eşe hanımın resmi kayıtlardaki doğum tarihi hatalıdır (her zaman yapılan hata) veya Eşe Hanım en erken 1825 tarihinde doğmuş olmalıdır. Buna bakarak Ali Ağa’nın da 1833 yılında 10 yaşında olduğunu var sayarsak, onun da aynı tarihlerde doğmuş olduğuna hükmedebiliriz.

Ali Ağa hakkında bugüne intikal eden bilgiler oldukça sınırlıdır. En bilineni vefatıyla ilgili olanıdır. Onun, bir rivayete göre cirit oynarken attan düşerek, bir başka rivayete göre ise kalp krizi neticesinde öldüğüdür. Mezar taşındaki kayda göre 1869 yılında vefat etmiştir.

Ali Ağa’nın en geç 1825 tarihinde doğmuş olduğunu kabul edersek 45 yaş gibi nispeten kısa bir ömür sürdüğünü söyleyebiliriz. Nitekim babası Hacı İsmail Ağa da kendisinden 3 yıl sonra vefat etmiştir.
Ali Ağa’nın hanımının adının Eşe Hanım olduğunu yukarıda belirtmiştik. Bu hanımın Musalı mahallesinde Toy oğulları adıyla bilinen bir sülaleye mensup olduğu yolunda rivayetler var.
Ali Ağa’nın Hüseyin Ağa ve Asiye isimlerinde iki çocuğu olmuştur. Bilindiği kadarıyla Ali Ağa’nın Eşe Hanımdan başka eşi yoktur.

Topaloğlu Ali Ağa oğlu Hüseyin Ağa

Ali Ağa’nın tek oğlu olan Hüseyin Ağa, resmi nüfus kayıtlarına göre 1265 / 1849 yılında doğmuştur. Bu tarih kronolojik olarak gerçeğe yakın duruyor. Hüseyin Ağa ilk evliliğini Fatma Hanım ile yapmıştır. Hangi sülaleye mensup olduğunu bilmiyoruz. Bu evlilikten, Rıza Bey, Ali Efendi, Şefika Hanım ve Eşe Hanım adlarında dört çocuğu olmuştur.

Hüseyin Ağa, büyük dedesi Kethüda[48] Ahmet Ağadan beri devam eden ağalık otoritesini sürdürmüştür. Sülale içinde ve Hambat bölgesinde sözü geçen ve otoriter bir kişiliğe sahip olduğu rivayet ediliyor. Anlatılan bir olay onun bu kişiliğini doğrular niteliktedir. Tarihimizde 93 harbi olarak anılan ve devletimiz açısından bir felaketle sonuçlanan bu savaşta, Rumeli’den gelen muhacirlerin yerleştirilecekleri yerler arasında Hambat bölgesinin de bulunduğunu bir şekilde haber almış olan Hüseyin Ağa, Tutluca köylülerine haber gönderip, bir an önce bugün Bozkurt ilçesinin bulunduğu yere birkaç hane ev yaparak yerleşmelerini, zira hükümetin oraya muhacirleri yerleştirmeyi planladığını bildirmiş. Tutluca köylüleri de, “Hüseyin Ağa köyümüzün yerini zapt etmek istiyor” diyerek bu öneriyi reddetmişler. Nitekim kısa bir süre sonra da anılan yere muhacirler yerleştirilmiştir. Bugünkü Bozkurt ilçesinin bulunduğu yerin önemi, halkın esas geçim kaynaklarından biri olan hayvancılık için mera olarak kullanılması idi. Bu şekilde Tutluca ve kısmen de Çardak köylüleri için bu imkân ortadan kalkmıştır.

Hüseyin Ağanın ikinci hanımının adını bilmiyoruz. Aslen Çardaklı olmayan ancak Çardak’ta ikamet eden Derviş Efendi isminde birinin kızı olduğu şeklindeki bir rivayeti, anne tarafından torunu olan Fehmi Kocatürkmen’den dinlemiştik. Ne derece doğrudur bilemiyoruz. Muhtelif kaynaklarda [49] adı bir asayiş olayında geçen Derviş Efendinin, Rıza Bey’in kayını olduğu şeklinde bir kayda rastlıyoruz.  İşte bu hanımdan Hüseyin Ağa’nın Halil İbrahim adında bir oğlu daha vardır.

Hüseyin Ağa’nın üçüncü hanımı Dazkırılı olup adı Zahide Hanımdır. Bu hanım ile 1880 li yılların başında evlenmiş olduğu anlaşılıyor. Torunlarından aldığımız bilgiye göre, Hüseyin Ağa, Rumi takvime göre 1304 miladi takvime göre de 1888 yılında eşinin memleketi olan Dazkırı’ya yerleşmiştir. Tabi, Çardak’daki mevkiini oğlu Rıza Bey’e devretmiştir.

Hüseyin Ağa’nın Zahide hanımdan iki oğlu dünyaya gelmiştir. İlki dedesi Hacı İsmail Ağanın adını taşıyan İsmail Arısoy (1306 / 1890), ikincisi de Hilmi Arısoy (1310 / 1894)dur. Topaloğlu sülalesinin Dazkırı kolu Hüseyin Ağa’nın Fatma Hanımdan olan ikinci oğlu Ali (Ünen) Efendi ile Zahide hanımdan olan bu iki evladından yürümüştür. Hüseyin Ağa, 1916 yılında vefat etmiş ve Dazkırı mezarlığına defnedilmiştir.

Topaloğlu Hüseyin Ağa’nın Çocukları;

Hüseyin Ağa Oğlu Rıza Bey;

Rıza Bey resmi Kayıtlara göre 1869 yılında doğmuştur.  Çardak’ta ağalık otoritesini sürdüren son kişidir. Sahip olduğu arazi ve küçük / büyükbaş hayvan sayısı itibariyle oldukça varlıklı bir kimsedir. Yaşadığı süre içerisinde dağda gezen eşkıyayı bir anlamda besleyerek silahlı gücü olarak kullandığı gibi, Çardak halkına zarar vermelerinin de önüne geçmiştir. 1911 yılında kendi konağının basılması olayı sayılmazsa bu tutumunda başarılı olduğu söylenebilir.

Rıza bey’in çocuklarına koyduğu isimlere bakılırsa Osmanlı politik şahsiyetlerini ismen tanıdığı söylenebilir. Büyük oğlu Hüsnü Bey’in (Orulkaya) adının 1890 /1900’lü yılların başındaki Hüseyin Hüsnü Paşanın, ikinci oğlu Sait Bey’in (Özkök) adının sadrazam Küçük Sait Paşa’nın, Niyazi Özkök’ün adının, Resneli Niyazi Bey’in, en küçük oğlu Enver Özkök’ün adının ise Enver paşanın isimlerinden mülhem olduğu anlaşılıyor. Zira o güne kadar Çardak halkından hiç kimsenin bu isimleri taşımadığını görüyoruz.

Rıza Bey’in eşi Rukiye Hanım aslen Kaklık’lıdır. O da resmi kayıtlara göre 1929 yılında vefat etmiştir.

Rıza Bey’in otoriter kişiliğinden bahsetmiştik. Kurtuluş savaşı yıllarında Hambat bölgesinde Hey’et- i Milliye Reisi olarak görev aldığı, milli mücadeleye maddi ve manevi yardımlarıyla katkıda bulunduğu muhtelif kaynaklarda kayıtlıdır.[50] Bu kaynaklarda kayıtlı olmayan husus, Rıza Bey’in asker kaçaklarını takip ettirdiği, yakaladıklarını derhal Denizli Hey’et- i Milliyesine teslim ettiği, ayrıca askerlik çağı gelenleri takip ederek iaşelerini teminen cepheye gönderdiğidir. Bir diğer husus ise (ne derece doğrudur bilinmez ve ayrıca bu hususun tahkiki imkânı da kalmamıştır) Denizli Hey’et- i Milliyesi tarafından kendisine Denizli’yi Türkiye Büyük Millet Meclisinde temsil etmek üzere meb’usluk teklif edildiği, kabul etmemesi üzerine de yerine Belevli Yusuf Bey’in Denizli meb’usu olarak Ankara’ya gönderildiği şeklindeki söylentileri de aile büyüklerinden dinlemiştik.

Rıza Bey’in oğlu Sait Bey (Özkök) ile damadı Veli Topa milli mücadeleye katılmışlardır. Yunanlıların İzmir’de denize dökülmelerinden sonra İzmir Kordonda,  kendisi, oğlu ve damadının askeri kıyafetleriyle çektirdikleri fotoğraf torunları tarafından muhafaza edilmektedir.

Rıza Bey, 1929 yılında vefat etmiş ve bugün artık olmayan Çardak eski mezarlığına defnedilmiştir. Cenazesi yeni mezarlığa nakledilmediğinden mezar yeri de kaybolmuştur.

Rıza Bey’in eşi Rukiye Hanım’dan, Hüsnü Orulkaya, Sait Özkök, Remzi Uçar, Niyazi Özkök ve Enver Özkök isimleri ile 5 erkek, Fatma Hanım, Saadet Hanım, Zekiye Özkan Hanım ve Atiye Topa isimli 4 kız evladı vardır.
Soyadı kanunu çıktığında, Rıza Bey’in oğulları Hüsnü Bey; “Orulkaya”, Remzi Bey; “Uçar”, Sait, Niyazi ve Enver Beyler ise “Özkök” soyadlarını almışlardır.

Hüsnü Orulkaya ilk evliliğini Halası Şefika Hanım ile Topaloğlu Hacı Ahmet Ağa’nın kızı Nuriye Hanım ile yapmış ise de evlilikleri kısa süre sonra boşanma ile sonuçlanmıştır. Bu evliliğin tek meyvesi Bahriye Akyol Hanımdır.

Hüsnü Bey ikinci evliliğini Kaklıklı …. Hanım (dayısının kızı olduğunu sanıyoruz) ile yapmış ve bu evlilikten Rıza Orulkaya dünyaya gelmiştir.
Hüsnü Beyin üçüncü evliliği ise Topaloğlu “Küçük” Hacı Mehmet’in kızı Keziban Hanım iledir. Bu evlilikten de Rukiye (nüfus kayıtlarında “Huriye”) hanım dünyaya gelmiştir.

Sait Özkök’ün 1898 doğumlu olduğunu sanıyoruz. Kendisi Kurtuluş savaşına katılmış olup İstiklal Madalyası sahibidir. Hanımı, Dazkırı’lı “Kadılar” sülalesinden Adile Hanım’dır[51]. Tek çocukları Osman Özkök’tür.

Rıza bey’in diğer oğlu Remzi Uçar kesin bilgimiz olmasa da 1902 yılında doğduğunu tahmin ediyoruz. Eşi, amcası Ali (Ünen) Efendi’nin kızı Fatma Hanımdır. Remzi Uçar’ın bu evlilikten Yaşar, Hamide ve Ercan adlarında üç evladı dünyaya gelmiştir.

Remzi Uçar, Devlet Demiryollarında uzun yıllar memur olarak vazife yaptıktan sonra 1969 yılında emekli olarak Çardak’a dönmüştür. Eşi Fatma Hanım, 1970’li yılların sonunda, Remzi Uçar ise 1982 yılında vefat etmiştir.
Rıza bey’in diğer oğlu Niyazi Özkök’ün 1910 yılında doğduğunu sanıyoruz.[52] Eşi yine amcası Ali Efendi’nin kızı Ayşe Hanımdır. Niyazi Özkök 1966 yılında, eşi Ayşe Hanım da 1980’li yıllarda vefat etmişlerdir.
Niyazi Özkök’ün Ayşe Hanım’dan Rıza, Necla ve Muhammed olmak üzere üç evladı dünyaya gelmiştir.

Rıza Bey’in bir diğer oğlu Enver Özkök de tahminen 1914 veya 1916 yıllarında doğmuş olmalıdır. Eşi, Musalı Mahallesinde “Hüsam Ağa” olarak bilinen bir şahsın kızı olan Eşe Hanım’dır.  Enver Özkök’ün bu evlilikten Fikriye, Rukiye ve adını hatırlayamadığımız bir diğer kızı da olmak üzere toplam üç kızı ile Atilla ve Atal olmak üzere iki oğlu bulunmaktadır.

Resmi kayıtlarda var mıdır bilinmez ancak rivayet olarak bize intikal eden bir asayiş olayını da burada zikretmeliyiz.

Hadise şudur. Musalı Mahallesinden – hangi sülaleye mensup olduğunu bilmiyoruz, ancak Çardak’ın köklü ailelerinden olan- Hüsam Ağa’nın eşi Emine Hanım’ın Tekeli Yörüklerinden olduğu söyleniyor. Bu Emine Hanım’ın iki erkek kardeşi bir gün Rıza Bey’in konağını basarak[53] kızı Fatma Hanımı kaçırmaya teşebbüs ederler. Ancak başarısız olurlar ve olayın akabinde firar ederler. Olayın 1911 yılında meydana geldiği, Jandarmaya intikal ettiğini o tarihe ait bir asayiş bülteninden anlıyoruz.

Olay gerçekleştiği sırada Rıza Bey bir iş için Afyon’a gitmiştir. Haber telgraf ile kendisine ulaştırıldığında trenle hemen geri döner. Dağda ilişkili olduğu eşkıyalara haber gönderir ve bu iki şahsın kellelerini ister. Sonuçta, bu iki şahıs Gemiç köyü civarında eşkıya tarafından kıstırılarak öldürülür ve kelleleri Rıza Bey’e getirilir.  Bu hadiseyi, annesi Rukiye Topa’dan dinlemiştik. Rıza Bey ile Hüsam Ağa aileleri arasında bu olay yüzünden husumet olmamış, ileri tarihlerde Rıza Bey’in oğlu Enver Özkök, Hüsam Ağa’nın kızı ile evlenmiştir.

Rıza Bey’in kızlarının en büyüğü olduğunu tahmin ettiğimiz Fatma Hanım (doğum tarihi muhtemelen 1895 veya biraz sonrası olmalıdır) halası Şefika Hanım’ın oğlu İzzet Oral ile evlendirilmiştir. Bu evlilikten tek çocuğu Galip Oral olmuştur. Bilahare İzzet Oral’dan boşanarak baba evine dönmüştür.[54]

Yazımızın Rıza Bey konusunu sonlandırırken bir konunun dikkatimizi çektiğini belirtmeliyiz. Rıza Bey’in erkek çocuklarından Hüsnü, Remzi ve Sait (Niyazi ve Enver ile birlikte) ana baba bir kardeş olmalarına rağmen farklı soyadlarını tercih etmişlerdir. Sebebini bilmediğimiz bu durumu, Veli Ağa’nın çocuklarından İsa ile oğlu Şükrü’nün de farklı soyadlarının tercih etmelerinde de görüyoruz.

Rıza Bey 1929 yılında, soyadı kanunu çıkmadan önce vefat etmiştir.

Hüseyin ağa Oğlu Ali Efendi;

Ali Efendi’nin doğum tarihi konusunda bir bilgimiz yok. Anacak 1870’li yıllarda doğduğunu söyleyebiliriz. Vefat tarihi ise mezar taşındaki kayda göre 1933 yılıdır.

Eşi, Dazkırı’lı Kadılar sülalesine mensup Hafsa Hanımdır ki, Ağabeyi Rıza Bey’in oğlu Sait Özkök’ün eşi Adile Hanım’ın kardeşidir. Dolayısıyla, Amca yeğen bacanak olmuşlardır.

Ali Efendi bu evlilikten sonra Dazkırı’ya yerleşmiştir.

Ali Efendinin Hafsa Hanım ile evliliğinden olan çocukları; Hasan, Hüseyin ve Cemil ile Fatma (Remzi Uçar’ın eşi), Naciye ( Topaloğlu Veli Ağa’nın torunu Şükrü Kaya’nın eşi), Ayşe (Niyazi Özkök’ün eşi), Vesile  (Topaloğlu Büyük Hacı Mehmet’in torunu Hüsamettin Selçuk’un ilk eşi) ve Dazkırı’ya bağlı köylerden Kızılörenli Abdullah Şükrü Efendinin eşi Şadiye Durmuş Hanım’dır.

Hüseyin Ağa oğlu Halil İbrahim;

Halil İbrahim, Hüseyin Ağa’nın adını bilmediğimiz ikinci eşinden dünyaya gelmiştir. Hüseyin Ağa’nın bu eşi bir rivayete göre, Çardak tren istasyonunu görevlilerinden, bir diğer rivayete göre de Hüseyin Ağa’nın adamlarından Derviş Bey isminde birinin kızı ile olan evliliğinden dünyaya gelmiştir. Bu Derviş Bey Bir kaynağa göre de Rıza Bey’in kayınıdır ki, bu bilginin yanlış olduğunu düşünüyoruz. Halil İbrahim’in ilk eşi, Topaloğlu Büyük Hacı Mehmet’in kızı Dudu Hanım’dır. Genç yaşta vefat ettiği söyleniyor[55]. Bu evlilikten Rukiye Karaçam adında bir kız evladı dünyaya gelmiştir.

Halil İbrahim’in ikinci eşinin Kaklıklı olduğu söyleniyor. Bu hanımından da Hacer Kocatürkmen ve Müyesser (Miyase) adında iki kızı dünyaya gelmiştir.

Halil İbrahim’in doğum tarihini bilmiyoruz. Ancak Çanakkale savaşında şehit düştüğüne göre 1890 ile 1895 yılları arasında doğmuş olmalıdır. Şehadet tarihi ise 1916 olarak gösteriliyor.

Hüseyin Ağa oğlu İsmail Arısoy;

Sülalede İsmail Ağa olarak bilinir. Hüseyin Ağa’nın Dazkırı’lı eşi Zahide Hanım’dan 1890 yılında doğmuştur.
İsmail Arısoy’un ilk eşi Dazkırı’lı Esma Hanım’dır. Bu evliliğinden Ali, Saniye, Refik ve Nezide Hanım’lar dünyaya gelmiştir. Ali Arısoy, Dazkırı’nın Yüreğir Köyünden olan Gülperi Hanım (1912 – 2018) ile evlenmiş, bu evlilikten tek çocuğu Mehmet Yaşar dünyaya gelmiştir.

 Refik Hanım, Topaloğlu İzzet Oral’ın oğlu Galip Oral ile evlenmiştir. Saniye Hanım, amcası Topaloğlu Ali Efendi'nin oğlu Hasan Ünen ile evlenmiştir. Nezide hanım, Dazkırılı Hüseyin Narin ile evlenmişlerdir.
İsmail Arısoy’un ikinci eşi Safiye Hanım, Çardak Gemiç köyündendir. Bu evlilikten de Rıza Arısoy ile Zahide ve Lütfiye Hanım’lar dünyaya gelmiştir. Zahide Hanım’ın Orhan Toprak ile olan evliliğinden tek çocukları Safiye Hanım dünyaya gelmiştir.
Üçüncü evliliği ise Cemile Hanım iledir. Bu evlilikten de Gülizar Hanım dünyaya gelmiştir.

İsmail Arısoy’un dördüncü evliliği ise aslen Başmakçı kasabasından olan Habibe Hanım’dır. Bu evlilikten de Cengiz, İsmail ve Hüsnü Arısoy dünyaya gelmiştir.

İsmail Arısoy, 1955 yılında vefat etmiştir.

Hüseyin Ağa oğlu Hilmi Arısoy;

Hilmi Arısoy, Hüseyin Ağa’nın Dazkırılı hanımı Zahide Hanımdan olan ikinci oğludur. 1894 yılında doğmuştur.

Hilmi Arısoy, ilk evliliğini Fatma Hanım ile yapmıştır. Bu evlilikten; Feride, Zahide, Emine, Döndü ve Ziynet Hanımlar ile Mehmet Arısoy dünyaya gelmiştir. Feride Hanım, Çardaklı Halil Dorak ile, Emine Hanım, Dazkırılı Mehmet Şentürk ile, Ziynet Hanım, amcası Ali Efendi’nin oğlu Hüseyin Ünen ile evlenmişlerdir. Döndü Hanım Dazkırılı ….. Yardımoğlu ile evlenmiştir. Zahide Hanım ile ilgili şimdilik verebileceğimiz başka bir biyografik bilgi yok.

Hilmi Arısoy’un ikinci eşi Dazkırı Sarıkavak köyünden ,,,, Hanım’dır. Bu evliliğinden de Hüseyin, Musa ve Aydeniz Arısoy dünyaya gelmişlerdir.

Hilmi Arısoy’un 1950 yılında Dazkırı’da vefat ettiği ve orada defnedildiği söyleniyor.

Hüseyin Ağa kızı Şefika Hanım;

Şefika hanım, Hüseyin Ağa’nın ilk eşi Fatma hanımdan ….  Tarihinde dünyaya gelmiştir. Topaloğlu Veli Ağa’nın oğlu Hacı Ahmet Ağa ile evlenmiştir. Bu evlilikten İzzet, Akif, Ethem ve Âdem Vehbi Oral olmak üzere dört oğlu ile Nuriye Akyol, Vesile Şen, ve Nezide Ural olmak üzere üç kızı dünyaya gelmiştir.

Hüseyin ağa kızı Eşe Hanım;

Eşe hanım da Hüseyin Ağa’nın ilk eşi Fatma hanımdan dünyaya gelmiştir. Cemallı mahallesinde Hacı Mustafa efendi’nin oğlu Ali Efendi (Kocatürkmen) ile evlenmiştir. Bu evlilikten, Halit ve Kemal Kocatürkmen ile Ziynet, Habibe ve Naciye hanımlar dünyaya gelmiştir.
Halit Kocatürkmen, dayısı Topaloğlu Halil İbrahim’in kızı Hacer Hanım ile, Kemal Kocatürkmen, Topaloğlu Hacı Ömer Ağa’nın oğlu Fahrettin Ural’ın kızı Lütfiye Hanım ile evlenmiş olup bu evlilikten çocukları olmamıştır.

Ali Kocatürkmen’nin kızlarından Habibe Hanım, Cemallı Mahallesinde mukim Kömürcüoğlu sülalesinden Durmuş Ali Karakaya ile, Ziynet Hanım, Keskinoğlu Hacı İbrahim’in oğlu Ahmet Keskin ile evlenmişlerdir. Habibe ve Ziynet hanımların bu evliliklerinden çocukları olmamıştır. Naciye Hanım ise Sait Özkök’ün oğlu Osman Özkök ile evlenmiş olup bu evlilikten Hüsamettin (1952 – 1992) ve Rıza Özkök dünyaya gelmiştir.

Topaloğlu Ali Ağa Kızı Asiye Hanım;

Asiye Hanım’ın 1850’lerde doğmuş olduğunu tahmin ediyoruz.
Musalı Mahallesinden Keskinoğlu Süleyman isimli bir şahıs ile evlendirilmiştir. Bu evlilikten, Ramazan, Hacı İbrahim ve Adile Hanım olmak üzere üç evladı dünyaya gelmiştir.
Asiye Hanımın oğlu Hacı İbrahim’in ilk eşi Cemallı Mahallesinden Hacı Mustafa Efendinin kızı Fadime Hanım’dır(yani, Topaloğlu Veli Ağa’nın kızı Ayşe Hanımdan olan torunu). Fadime Hanım, Ali (efendi) Kocatürkmen’in kardeşidir. Hacı İbrahim’in Fadime Hanımdan Ahmet ve Ayşe Hanım isimlerinde iki evladı dünyaya gelmiştir. Hacı İbrahim’in (anlatılanlara göre) kaçırarak evlendiği ikinci eşi Delaloğlu lakabıyla anılan Buhurcuoğlu sülalesinden Osman Efendinin kızı Emine Hanımdır. Hacı İbrahim’in Emine hanımdan Saniye adında bir kız evladı dünyaya gelmiştir.

Hacı İbrahim’in ikinci eşi Emine hanım’ın ilk evliliği, dayısı, Tığoğlu sülalesinden Hacı Hilal Lakabıyla anılan Hacı Recep (eşi, Topaloğlu Veli Ağa’dan kızı Kara Eşe’dir) isminde bir şahsın oğlu olan Mehmet iledir. Mehmet “Torba “ lakabıyla anılan bir şahıstır.

Burada, bu aile ile ilgili olarak Delal kızı Emine hanıma atfen, Ulviye Okumuş’tan dinlediğimiz rivayeti dile getirmek isteriz. Bu anlatıma göre olaylar şöyle cereyan etmiştir;

Hacı Hilal lakabıyla anılan Hacı Recep,  “Tığoğlu” sülalesine  mensuptur. Hacı Recep’in eşi, Topaloğlu Veli Ağa’nın kızı olan ve sülale içerisinde “Kara” lakabıyla bilinen Eşe Hanımdır. Bu aile ile ilgili olarak “Veli Ağa” bahsi geldiğinde bilgi verilecektir.

Hacı Recep’in bu Eşe Hanımdan “Torba” lakabıyla bilinen Mehmet adında bir oğlu ile, “Kara Rukiye” ve  “Kara Emine” adları ile bilinen iki kızı olmak üzere toplam üç evladı vardır. Bahsi geçen bu “Torba Mehmet” Buhurcuoğlu sülalesinden Delaloğlu Osman Efendi’nim kızı Emine Hanım ile evlendirilmiştir. (Bu arada, Emine Hanım’ın ablası Hatice Hanımın da Hacı İsmail Ağa’nın en küçük oğlu Küçük Hacı Mehmet’in eşi olduğunu ve ayrıca, yine Torba Mehmet ile eşi Delalkızı Emine Hanım’ın da dayı – hala çocukları olduklarını belirtmeliyiz.) Torba Mehmet ile Emine Hanım’ın evlenmesinden sonra aralarında çok şiddetli geçimsizlik baş gösteriyor. Bu geçimsizlik ile Torba Mehmet ve Emine Hanım’ın evliliği boşanma ile sonuçlanıyor. Geçimsizliğin sebebi de aile üzerindeki “Kaynana” baskısı olarak naklediliyor.
Emine Hanım’ın Torba Mehmet’ten boşanarak baba evine dönmesinden bir müddet sonra, Keskinoğlu Hacı İbrahim tarafından ikinci eş olarak kaçırılıyor ve onunla evlenmek zorunda kalıyor. Emine Hanım ile Hacı İbrahim’in bu evliliğinden Saniye Hanım dünyaya geliyor.

Bu olayın üzerinden ne kadar zaman geçtiğini pek bilemiyoruz. Bu defa Asiye Hanım’ın diğer oğlu Ramazan da ağabeyi Hacı İbrahim’in (anlatılanlara göre tahrik, teşvik ve) yardımıyla Hacı Recep’in kızı kara Rukiye’yi ilk eşi Meryem Hanım’ın[56] üzerine kuma olarak kaçırıyor. Bu olay üzerine Hacı Recep öfke ile Keskinoğlu’nun evine kızını kurtarmak amacıyla adeta baskın atıyor. Bu sırada Asiye Hanım ile oğlu Hacı İbrahim, Hacı Receb’i teskin amacıyla araya giriyorlar, niyetlerinin kötü olmadığını, Ramazan’ın Kara Rukiye’yi evlenmek amacıyla alıkoyduğunu falan söyleseler de sonuç değişmiyor. Hacı Recep, Hanay’ın merdivenlerinden yukarıya çıkma teşebbüsünde bulunduğu sırada açılan bir mavzer ateşi ile vurularak öldürülüyor. (Bu arada, Hacı Recep’in eşi Kara Eşe ile Keskinoğlu Hacı İbrahim’in annesi Asiye Hanım’ın kardeş çocukları olduklarını unutmamak gerekir.)

Keskinoğlu Hacı İbrahim ve Ramazan, Hacı Recep cinayetinden sonra yakalanıyor ve yargılandıktan sonra cezaevine kapatılıyorlar. Aradan ne kadar zaman geçtiğini bilmiyoruz, iki kardeş cezaevinden firar ederek Çardak’a dönüyorlar. İşledikleri cinayet nedeniyle halk üzerinde korku yarattıkları anlaşılıyor. Hatta biraz da tehdit kokan “bela bize arabasıyla gelsin” gibi söylemlerle halka huzursuzluk veriyorlar. Etrafa ve özellikle Veli Ağa (Hacı Yahya, Hacı Ömer ve Hacı Ahmet Ağa) tarafına tehditler savuruyorlar. Bunun üzerine Veli Ağa’nın oğulları el altından Jandarmaya haber uçurarak yakalanmalarını sağlıyorlar. Daha sonra iki kardeş Konya Aksaray Cezaevinde hapsediliyor ve bilahare bu ceza evinde iken cezaevi koşullarından mıdır, yolsa salgın hastalıktan mı bilinmez ardı ardına vefat ediyorlar. Ve o bölgede bir yere cenazeleri de defnediliyor.

Hacı İbrahim’in, ilk eşi Fadime Hanım’dan Ahmet ve Ayşe Hanım adlarında iki evladı olduğunu, Delal kızı Emine Hanım’dan da Saniye adında bir kız evladı olmak üzere üç çocuk sahibi olduğunu belirtmiştik.
Saniye Hanım, babası öldükten sonra annesi Delalkızı Emine Hanım tarafından büyütülmüş, evlenme çağı geldiğinde de Topaloğlu Küçük Hacı Mehmet’in oğlu Celal Sayın ile evlendirilmiştir. Bu evlilikten Ulviye Sayın (Okumuş) dünyaya gelmiştir. Celal Sayın ve Saniye Hanım’ın evliliği de uzun sürmemiş, kızları Ulviye’nin doğumundan kısa bir süre sonra boşanmışlardır.

Hacı İbrahim’in ilk eşi Fadime Hanımdan olan oğlu Ahmet, Dayısı Ali (Kocatürkmen) Efendi’nin kızı Ziynet Hanım ile evlenmiştir.

Adile Hanım ise, Tuyuroğlu / Hacı İbiş oğlu Yusuf ile evlendirilmiştir. Adile Hanım’ın bu evlilikten, Hatice Hanım (Minnetoğlu), Rukiye Hanım (Sarıhan), Fatma Hanım (Tagay) ve Döndü Hanım (Esenkut) adlarında dört kız evladı dünyaya gelmiştir.
Adile Hanım’ın 1920’li yıllarda bir salgın hastalıktan dolayı kırk yaşlarında vefat ettiği söyleniyor.

Asiye Hanım’ın diğer oğlu Ramazan da Tığoğlu / İmamlar sülalesinden Molla Abdullah kızı Meryem Hanım ile evlenmiş, bu evlilikten tek evladı Muharrem dünyaya gelmiştir. Ramazan’ın evlenmek amacıyla kaçırdığı Kara Rukiye ise, yukarıda anlatılan olaylar sonucu baba evine dönmüş ve aslen Denizli köylerinden olduğu söylenen Salih isimli bir şahıs ile evlendirilmiştir.

Hacı İsmail Ağa’nın büyük oğlu Ali Ağa kolunun serencamı budur.

TOPALOĞLU VELİ AĞA KOLU
Veli Ağa 1254 Hicri  / 1838 - 1839 Miladi yılda doğduğuna dair nüfus sayım cetvellerinde kayıt vardır. Hacı İsmail Ağa’nın ikinci oğludur.

Veli Ağa’nın eşi Koltukçulu mahallesinden adını şimdilik bilmediğimiz bir şahsın kızı olan Koca Meryem’dir. Bu koca Meryem’in “Taşkıran” lakaplı bir kardeşinin olduğu, bu zatın tek kızının da Veli Ağa’nın oğlu Hacı Yahya Ağa ile evlendirildiğini, tüm mal varlığının (Veli Topa’nın ve Şeref Şen’in ev ve bahçelerinin bulunduğu yerler) damadı ve yeğeni Hacı Yahya Ağa’ya intikal ettiğini Döndü Şelçuk’un anlatımlarından öğreniyoruz.

Veli Ağa’nın bu hanımından Hacı Yahya Ağa, Hacı Ahmet Ağa, Hacı Ömer Ağa, Sadık Efendi ve İsa Üret adlarında beş erkek evladı ile “kara” lakaplı Eşe (yukarıda bahsi geçen Hacı Recep’in eşi) ve Cemallı Mahallesinden “Kocatürkmen” soyadını taşıyanların büyük annesi olan Hacı Mustafa’nın eşi Kara Ayşe adında iki kızı dünyaya gelmiştir.

Veli ağa oğlu Hacı Yahya Ağa;

Hacı Yahya ağa, resmi nüfus kaydına göre 1869 yılında doğmuş, Büyük Hacı Mehmet’in kızı Meryem Hanım ile evlendirilmiştir. Hacı Yahya’nın bu evlilikten Veli ve Muhittin olmak üzere iki erkek evladı olmuştur.

Hacı Yahya Ağa’nın büyük oğlu Veli Topa 1895 doğumlu olup Kurtuluş savaşına katılmıştır. Hanımı, Ali Ağa kolundan Hüseyin Ağa’nın Rıza Beyden torunu Atiye (halk arasında bilinen adı ile “Atike”) Hanımdır.

Veli Topa’nın bu evliliğinden Cemal, Halim, İlhan adlarında üç oğlu ile Şevkiye, Meryem, Rukiye, Saniye, Ulviye ve Fatma Hanımlar olmak üzere 6 kız evladı dünyaya gelmiştir.

Hacı Yahya Ağa’nın ikinci oğlu Muhittin, amcası Hacı Ahmet Ağa’nın kızı Vesile Hanım ile evlenmiştir. Bu evlilikten olan oğlu, Muhittin’nin 1932 yılında genç yaşta vefatından kısa bir süre sonra vefat etmiştir.

Veli Ağa oğlu Hacı Ahmet Ağa;

Hacı Ahmet Ağa’nın 1870’li yıllarda dünyaya geldiğini sanıyoruz. Hanımı, amcası Ali Ağa’nın Hüseyin Ağadan torunu Şefika Hanımdır. Hacı Ahmet Ağa’nın bu evlilikten İzzet, Ethem, Akif ve Âdem Vehbi ile Nuriye, Vesile ve Nezide hanımlar olmak üzere toplam yedi çocuğu dünyaya gelmiştir.

İzzet Oral, 1884 ile 1958 yılları arasında yaşamıştır. Çardak’ın ilçe olması için yoğun çaba harcamış, Çardak’ın ilçe statüsüne yükselmesini gördükten kısa bir müddet sonra kalp krizi ile hayata veda etmiştir.
İzzet Oral’ın ilk evliliği dayısı Hacı İsmail Ağa torunlarından Rıza Bey’in kızı Fatma Hanım iledir. Bu evlilikten Galip Oral dünyaya gelmiştir.

Nuriye Hanım da dayısı Rıza Bey’in oğlu Hüsnü Orulkaya ile evlenmesine rağmen bu evlilik yürümemiş boşanma ile sonuçlanmıştır. Nuriye Hanım’ın bu evliliğinden Bahriye Hanım dünyaya gelmiştir.
Hüsnü Bey ve Nuriye Hanım’ın boşanma olayından sonra İzzet Ağa da buna karşılık olarak Hüsnü Bey’in kardeşi olan eşi Fatma Hanım’dan ayrılmıştır. Karşılıklı boşanmalardan bir müddet sonra Nuriye Hanım “Gedeomaroğlu” lakabıyla bilinen Hüseyin Akyol ile evlenmiş, bu evlilikten çocuğu olmamıştır. Fatma Hanım’ın ise tekrar evlenmediğini biliyoruz.

İzzet Ağa, Fatma Hanım’dan ayrıldıktan sonra, Başçeşme köyünden Ayşe Hanım ile evlenmiştir.

Ethem Oral, Amcası Sadık Ağa’nın kızı Ulviye Hanım ile Evlenmiştir. Bu evlilikten Cengiz Oral ile Necla Hanım dünyaya gelmiştir.

Ethem Oral İkinci dünya savaşı sırasında ihtiyat olarak tekrar askere alınmış, bu askerlik görevi sırasında 1944 yılında vefat etmiştir.

Akif Oral, Musalı Mahallesinden Toylar sülalesine mensup Ayşe Hanım ile evlenmiş, bu evlilikten Yavuz, Şefika ve Güldane olmak üzere üç evladı dünyaya gelmiştir.

Akif Oral kardeşi İzzet Oral ile düştüğü anlaşmazlık sonucu Çardak’ı terk ederek İzmir’e yerleşmiştir. Çocukları bugün itibarı ile İzmir’de yaşamaktadır.

Akif Oral ve ailesinin çocukları ile temas edemediğimiz için doğum ve ölüm tarihlerini tespit edemedik

Âdem Vehbi Oral’ın doğum tarihini kesin olarak bilmiyoruz, ancak 1914 veya 1916 yıllarında dünyaya geldiğini sanıyoruz. Cumhuriyetin ilk öğretmenlerinden olup uzun yıllar yurdun çeşitli yerlerinde görev yaptıktan sonra Afyonkarahisar iline yerleşmiştir. Eşi İhsan Hanım da aynı ildendir. Çardak’ta 1967 yılında vefat etmiş olup Çardak Asri mezarlığına defnedilmiştir.

Hacı Ahmet Ağa’nın büyük kızı Nuriye Hanım, yukarıda belirtildiği üzere dayısı Rıza Bey’in oğlu Hüsnü Orulkaya ile evlendirilmiş ve bu evlilikten Bahriye Hanım dünyaya gelmiştir. Nuriye Hanım’ın doğum ve ölüm tarihleri konusunda şimdilik bir fikrimiz yok. Ancak 1890’lı yıllarda doğduğunu ve 1940’lı yıllarda vefat ettiğini tahmin ediyoruz.

Nuriye Hanım Hüsnü Orulkaya’dan boşandıktan sonra yukarıda belirtildiği üzere “Gedeomaroğlu” Hüseyin Akyol ile evlenmiş, bu evlilikten çocuğu olmamıştır. Nuriye hanım’ın Hüsnü Orulkaya’dan olan tek kızı Bahriye Hanım da Hüseyin Akyol’un oğlu İsmail Akyol ile evlendirilmiştir.

Veli ağa oğlu Hacı Ömer Ağa;

Hacı Ömer Ağanın doğum tarihinin 1870’li yıllar olduğunu sanıyoruz.1926 yılında vefat etmiştir.
Hacı Ömer Ağa’nın eşi Musalı Mahallesinde, Tuyuroğlu / Hacı İbişoğlu sülalesinden Osman Efendinin kızı Döne  (halk arasında bilinen adıyla “Döndü”) Hanımdır. Döne Hanım’ın doğum tarihi 1878, vefat tarihi ise 1968 yılıdır.
Hacı Ömer Ağa ve Döne Hanım’ın ikisi kız, bir de erkek evladı dünyaya gelmiştir. Büyük kızı Hatice Hanım, Hacı İsmail Ağa oğlu Küçük Hacı Mehmet’in oğlu İbrahim ile, küçük kızı Keziban Hanım ise, Büyük Hacı Mehmet’in oğlu Hacı Mustafa’dan torunu olan Mehmet Özkan ile evlendirilmiştir. Tek oğlu Fahrettin ise, amcası Hacı Ahmet Ağa’nın kızı Nezide Hanım ile evlenmiştir.

Fahrettin Ural 1900 yılında dünyaya gelmiş, 1966 yılında vefat etmiştir. Eşi Nezide Hanım da 1969 yılında vefat etmiştir.
Fahrettin, soyadı kanunu çıktıktan sonra “Ural” soyadını almıştır. Nezide Hanım ile olan evliliklerinden Lütfiye isimli bir kızı ile galiba “İrfan” adlı bir oğlu dünyaya gelmiştir. Oğlu çocuk yaşta vefat etmiştir. Fahrettin Ural’ın diğer eşi …. Hanımdan da Necmiye adında bir kız evladı vardır. Lütfiye Hanım’ın ilk eşi Ali Efendi (Kocatürkmen)’nin oğlu Kemal Kocatürkmen’dir. Bu evlilikten çocukları olmamıştır. 
Kemal Kocatürkmen’in bir trafik kazası sonrasında vefat etmesinde sonra, Çardak İlçe Nüfus Müdürü olarak görev yapmakta olan Kamil Özalp ile evlenmiş ve bu evlilikten de çocuğu olmamıştır.
Fahrettin Ural’ın soyu, küçük kızı Necmiye’nin Yusuf Selçuk ile olan evliliğinden yürümüştür.

Hatice Hanım, Küçük Hacı Mehmet’in oğlu İbrahim ile evlendirilmiştir. Bu evlilikten tek evladı Sulbiye Ölmez dünyaya gelmiştir. İbrahim’in, 1915 yılında Çanakkale’de şehit düşmesinden kısa bir müddet sonra Hatice Hanım da hastalıktan vefat etmiştir. İbrahim ile Hatice Hanım’ın birbirlerinin vefatlarından haberleri olmaksızın bu dünyadan göçtükleri söyleniyor. Sulbiye Hanım, 1912 doğumlu olup üç yaşında yetim kalmış, kardeş olan Babaanne Ayşe Hanım ile anneanne Döne hanım tarafından büyütülmüştür.
Hacı Ömer Ağa’nın diğer Kızı Kezban Hanım ise, yine Topaloğlu sülalesinden Büyük Hacı Mehmet’in oğlu Hacı Mustafa’dan torunu olan Mehmet Özkan ile evlendirilmiştir. Keziban Hanım’ın bu evlilikten Hatice Özkan, Ulviye Selçuk, Naciye Sayın ve Döndü Selçuk olmak üzere dört kız evladı dünyaya gelmiştir.
Keziban Hanım 1893 yılında doğmuş ve 1986 yılında vefat etmiştir.

Veli Ağa oğlu İsa Efendi;

İsa Efendi, 1881 yılında dünyaya gelmiştir. Veli Ağa’nın en küçük oğludur. İsa Efendinin ilk eşi Çal Kuyucak köyünden Halime Hanım’dır. Bu evlilikten, Sıdıka Sarıçam, Meryem Özcan, Hacer Atik ve Ayşe Onan ile Şükrü Kaya dünyaya gelmiştir.

Halime Hanım 1920 yılındaki bir salgın hastalıkta vefat etmiştir. Bu olaydan sonra İsa Efendi, Dazkırı Aşağı Yenice Köyünden Rabia Hanım ile evlenmiştir. (Rabia Hanım’ın ilk eşi de Birinci Dünya savaşında şehit düşmüştür.) Bu evlilikten Lütfi ve Asım Üret adında iki oğlu daha dünyaya gelmiştir.

İsa Efendi 1932 yılında vefat etmiştir. İkinci eşi Rabia Hanım da 1973 yılında vefat etmiştir.

Veli Ağa oğlu Sadık Efendi;

Sadık Efendi’nin doğum tarihini öğrenemedik. Vefatının ise 1921 yılında vuku bulduğunu sanıyoruz. Küçük Hacı Mehmet’ 1921 yılındaki vefatından sonra mezara defni sırasında, cenaze mezara yerleştirilmeden, Sadık Efendi’nin –içinden öyle geldiği için- mezara boylu boyunca uzanıp yattığını, definden yaklaşık bir hafta sonra da vefat ettiğini sülale büyüklerinden dinlemiştik.

Sadık Efendi’nin eşi, Tutluca Köyünden Ümmühan Hanım’dır. Bu evlilikten Meryem Güneş, Ulviye Oral ve Fatma Sarıhan adlarında üç kız evladı ile Baki ve Osman adında iki oğlu dünyaya gelmiştir. Baki ve Osman çocuk yaşta vefat ettiklerinden soyu iki kızından yürümüştür.

Ulviye Hanım amcası Ahmet Ağa’nın oğlu Ethem Oral ile evlendirilmiştir. Bu evlilikten Cengiz ve Necla isimli iki evladı dünyaya gelmiştir. Fatma Hanım, Tığoğlu / İmamlar sülalesinden Molla Abdullah Arıcan’ın oğlu Şükrü Sarıhan ile evlendirilmiştir. Fatma Hanım’ın bu evlilikten Türkan Dağdelen ve Feride Güneş adlında iki kız evladı dünyaya gelmiştir.

Fatma Hanım’ın 1955, Ulviye Hanım da 1969 yılında vefat etmişlerdir.

Veli Ağa kızı "Kara" Eşe;

“Kara” lakabıyla anılan Eşe Hanım, Musalı Mahallesinde mukim Tığoğlu Sülalesinden “Hacı Hilal” lakabıyla anılan Hacı Receptir. Kara Eşe’nin bu evliliğinden “Torba” lakabıyla anılan Mehmet ile “Kara” lakabıyla anılan Rukiye ve Emine adlı iki kızları dünyaya gelmiştir. Ayrıntılı bilgi “Tığoğlu ailesinin “Hacı recep” kısmında verilmiştir.

Veli Ağa kızı “Kara” Ayşe;

Veli Ağa’nın diğer kızı “Kara” lakabıyla bilinen Ayşe Hanımdır. Ayşe Hanım, Cemallı mahallesinde mukim Hacı Mustafa isminde bir şahıs ile evlendirilmiştir. Hacı Mustafa’nın aslen Afyon Emirdağı Türkmenlerinden olduğunu, ailesinin münferiden 1840 lardan sonra Çardağa yerleştiklerini, Veli Ağa’nın hizmetinde bulunurken Ayşe Hanım ile evlendirildiğini ve dolayısıyla “Koltukçuluya damat” olduğunu merhum Hüsamettin Selçuk’tan dinlemiştik.

Ayşe Hanım’ın bu evliliğinden Ali Efendi (Kocatürkmen) ile Fadime adlarında iki evladı olmuştur.  Ali Efendi ise yine Topaloğlu sülalesinden Hüseyin Ağa’nın kızı Eşe Hanım ile evlendirilmiştir.
Ali Efendi’nin bu evlilikten Halit ve Kemal Kocatürkmen ile Habibe Karakaya, Ziynet Keskin ve Naciye Özkök olmak üzere üç kız evladı dünyaya gelmiştir.

Ayşe hanım’ın kızı Fadime Hanım ise, Musalı mahallesinden mukim Keskinoğlu Hacı İbrahim ile evlendirilmiş, bu evlilikten de Ahmet Keskin ve Ayşe Cengizer dünyaya gelmiştir. Fadime Hanım’ın eşi Hacı İbrahim’in hikâyesi “Asiye Hanım” kısmında verildiğinden burada tekrarına gerek görmüyoruz.
Veli Ağa Kolunun da serencamı kısaca böyledir.

TOPALOĞLU HACI MUSA EFENDİ KOLU

Musa Efendi’nin 1840 yılında doğduğuna dair o günkü nüfus kayıt defterlerinde kayıt vardır. Musa Efendi hakkında bildiklerimiz kısaca şöyledir;

Musa Efendi yetişkin çağında Burdur’a tahsil için gitmiştir. Tarih konusunda bir bilgi yok. Orada medrese eğitimini bitirdikten sonra, hocasının kızı ile evleniyor ki, bu hanımın ismini tespit edemedik. Bu evliliğinden Habibe isminde bir kızının olduğu, onun da Şefika adında bir kızının olduğu sülalede bilinir. Şefika Hanım’ın, Burdur’lu, ismini bilmediğimiz biriyle evlendirildiğini, bu evliliğinden çocuğunun olamadığını, kocasının akrabalarından birinin çocuğunu evlatlık olarak aldığını biliyoruz. Şefika Hanım 1970 li yılların sonuna kadar yaşamıştır.

Hacı Musa Efendi vefat ettiğinde akrabaları olarak, o gün itibariyle sağ olan kardeşi Küçük Hacı Mehmet ve Veli Ağa’nın çocukları Hacı Ömer, Hacı Yahya ve Hacı Ahmet Ağa’lar ile birlikte baş sağlığına gittikleri, ancak bu gidenler içinde Veli Ağa’nın çocuklarının, Hacı Musa Efendi terekesinden o günkü kanuna göre “Amcazadelik” denilen, mirastan pay alma işini de araştırdıkları anlaşılıyor ki, bu durum müteveffanın ailesinde huzursuzluk yaratmış olmalıdır. Bu huzursuzluğu sezen Küçük Hacı Mehmet, yeğeni olan Habibe Hanım’a Burdur’a gelişlerindeki asıl amacın baş sağlığı dilemek olduğunu, kesinlikle mirastan pay alma gibi bir niyetlerinin olmadığını açıklıkla bildiriyor.

Hacı Musa Efendinin hangi tarihte vefat ettiğini bilmiyoruz. Küçük Hacı Mehmet 1921 yılında vefat ettiğine göre mutlaka bu tarihten önce vefat etmiş olmalıdır.
Hacı Musa Efendinin vefatından sonra ailesi ile Topaloğlu sülalesinin bağlarının giderek zayıfladığı anlaşılıyor. O kadar ki, 1970’lere kadar sadece Küçük Hacı Mehmet oğlu Hüsamettin Sayın tarafından bir (veya birkaç) defa ziyaret edildiklerini merhum Hüsamettin Selçuk’tan dinlemiştik. Topaloğlu sülalesinden Astsubay olarak görev yapmakta olan Fahri Sayın’ın 1973 yılında Burdur’a atanması ile bu aile hatırlanmış, Fahri Sayın’ın babası Mehmet Sayın tarafından Musa Efendinin torunu olan Şefika Hanım ziyaret edilmiştir. Anlatıldığına göre, Şefika Hanım Burdur’lu bir bey ile evlendirilmiş, bu evlilikten çocuğu olmadığından eşinin akrabalarından birinin çocuğunu evlat edinmişler. 1973 yılında gerçekleşen bu ziyaret sırasında Şefika Hanım’ın oldukça yaşlı, bakıma muhtaç bir durumda olduğu görülmüş. Dolayısı ile Hacı Musa ailesi ile en son temas bu ziyaret olmuştur. Şefika Hanım’ın vefatı ile bu koldan kimse kalmamıştır. 

HACI İBRAHİM AĞA KOLU

Hacı İbrahim Ağa, nüfus kayıt defterlerinde 1838 yılında doğduğuna dair bir kayıt varsa da, biz onun 1838 yılından daha önceki bir tarihte (muhtemelen 1833 veya 1835 yılları) doğmuş olduğunu tahmin ediyoruz.
Hacı İbrahim Ağa’nın eşi Cemallı mahallesinden olmakla birlikte hangi sülaleye mensup olduğunu şimdilik bilmiyoruz. Bildiğimiz, ” bugün ”Aksöğüt” soyadını taşıyanların atası olan ve Çardak’ta “Hacı Ali” olarak bilinen şahsın halası olduğudur. Bu ve biraz sonra anlatacağımız hadiseler ile ilgili söylentileri çocukluğumuzda ve bu makalenin hazırlanması aşamasında Döndü Selçuk’tan dinledik. Bu söylentilere göre İbrahim Ağa’nın eşinin adı,  “Kösdeli”[57] lakabıyla bilinen Hatice Hanım’dır. Hacı İbrahim Ağa’nın bu evliliğinden çocuğu olmamıştır.

Hacı İbrahim Ağa ile ilgili olarak anlatılan hadise şöyledir. (Hüsamettin ve Döndü Selçuk’un anlatımlarından)

Hacı İbrahim Ağa (muhtemelen babası Hacı İsmail Ağa’nın vefatından sonra) Hacca gider. O’nun Hicazda olduğu günlerde, eşi Hatice Hanım bakkal dükkânında alışveriş yaptıktan sonra tam çıkacağı sırada kapıda, Minnetoğlu sülalesinden “Dolma Velisi” namıyla bilinen bir genç belirir. Hatice Hanım’ın dükkândan çıkmasına mani olacak şekilde kapının her iki sövesini de tutarak durur. Güya içeriye girecektir. Bu durum Hacı İbrahim Ağa’nın kâhyası olan “Kocazeybek”[58] lakaplı hizmetlisi tarafından görülür ve Hatice Hanım’ın Dolma Velisi ile gönül ilişkisi olduğu şeklinde yorumlanır. Derhal Hatice Hanım’ın yanına giderek sertçe, “Seni ağamın adına boşuyorum[59]” der, boynunda taşıdığı ziynet eşyalarını da alarak kadını İbrahim Ağa’nın evinden çıkarır. Hacı İbrahim Ağa Hicazdan döndükten sonra da durum kendisine anlatılır ve İbrahim Ağa da bu olaya ses çıkarmayarak adeta sükûten onay verir.

Bu olayın Topaloğlu sülalesince hazmedilmesi mümkün değildir. Dolayısıyla hafızalara not edilir ve intikam için uygun bir zaman beklenir. “Büyük Hacı Mehmet” kısmında anlatacağımız bir hadiseyi de konu ile ilişkili olduğundan burada nakletmeyi uygun gördük.  Çünkü o günlerde Topaloğlu sülalesi kendisine yönelik her olaya karşı birlikte hareket etmektedir. Diğer sülalelere göre hem sayıca üstündür ve hem de kavgacı mizaçları ile tanınmışlardır.

Büyük Hacı Mehmet’tin eşi, Minnetoğlu sülalesinden “Dolma” Mehmet’in kızı Elif hanımdır. Elif Hanım’ın kardeşi yukarıda bahsi geçen “Dolma” Velisi’dir. Bu Dolma Velisi denilen şahıs, Tığoğlu sülalesinden İmam Ömer Efendi’nin kızı Fadime Hanımı ikinci eş olarak kaçırır. Uzun müddet kaçak dolaşırlar. Tabi, bu arada da Ömer Efendi her yerde kızını aramakta, aratmaktadır. En sonunda Gemiç köyünde olduğu tespit edilir ve babası Ömer Efendi tarafından “Kaçmaktan vazgeçsinler, gelsinler elimi öpüp af dilesinler nikâhlarını kıyalım” yolunda haber gönderilir. Dolma Velisi, bu söz üzerine Fadime Hanım ile birlikte ortaya çıkar. Ancak Ömer Efendi kızını teslim aldıktan sonra sözünde durmaz. Fadime hanım’ı halası olan Meryem Hanım’ın (Menniş Hanım) oğlu Büyük Hacı Mehmet’e nikâhlar.[60] Bu olay üzerine Dolma Velisi, “karımı elimden aldılar” diyerek –haklı olarak- adli yollara başvurur.

İbrahim Ağa başta olmak üzere (ki Topaloğlu ailesinin reisi durumundadır) toplanırlar. Hacı Musa Efendi de Burdur’dan gelmiştir. İlave edelim, Hacı İbrahim Ağa’nın karısı ile Dolma Velisi arasında cereyan ettiği düşünülen olay unutulmamıştır. Hacı Musa Efendi kardeşlerine akıl verir; “Dirisiyle uğraşacağınıza, öldürün ölüsüyle uğraşın!” Sonuç olarak Dolma Velisinin ortadan kaldırılmasına karar verilir.

Topaloğlu sülalesinin eli uzundur. Dağdaki eşkıyaya haber yollanır.[61]  Silahlı bir grup gizlice Hacı İbrahim Ağa’ya gelirler. Hacı İbrahim Ağa da onları, bugün Şükrü Kaya vereselerine ait olup Lütfi Üret’in hanay evinin tam arkasındaki “yer evde” (daha sonra ahır olarak kullanılmıştır.) uygun bir fırsat çıkıncaya kadar gizlice “misafir” eder.

Dolma Velisi bir gün -muhtemelen mahkeme için- sabah erkenden atı ile Dinar tarafına doğru yola çıkacaktır. Bu durum haber alınınca Hacı İbrahim Ağa’nın evinde saklanmakta olan eşkıya da ondan çok daha erken saatlerde Dinar yolu üzerindeki Sarıkavak Derbendinde pusu kurarak bekler. Neticede, Dolma Velisi belirtilen mevkiden geçerken pusuya yatmış olan eşkıya tarafından katledilir.[62]

Topaloğlu Büyük Hacı Mehmet’in ilk eşi olan Elif Hanım bu olaydan çok etkilenir. Günlerce yas tutar. Adeta aklını yitirir. Kardeşinin eşinin kendi üzerine kuma olarak getirilmesini ve bilahare kardeşinin, kocasının ailesi tarafından planlanarak katledilmesi hazmedemez. Sonuçta Topaloğlu sülalesi intikamını almıştır. Bu cinayet olayının resmiyete intikal edip etmediği konusunda şimdilik bilgimiz yok. Arşiv belgeleri arasında olup olmadığı da yapılacak araştırmalara bağlıdır. Neticede olay da bu şekilde kapanmış(veya örtbas edilmiş), Topaloğlu ailesinden de kimse zarar da görmemiştir.

Çardak Koltukçulu mahallesindeki “Koltukçulu çeşmesi”, Hacı İbrahim Ağa tarafından 1872 yılında vefat eden babası Hacı İsmail Ağa ile 1869 yılında vefat eden büyük kardeşi Ali Ağa’nın hatıralarını yad etmek için (1269 rumi) 1873 yılında yaptırılmıştır. Çeşme harap halde de olsa halen ayaktadır. Kitabesinde çeşmenin yaptırılma sebebi ve yapılış yılı yazılıdır.

İbrahim Ağa’nın 1880 li yıllarda varis bırakmadan vefat ettiğini düşünüyoruz. Mezarı Çardak Eski mezarlığında iken, mezar taşı Topaloğlu Rıza Arısoy tarafından alınarak Çardak Asri mezarlığındaki kendi aile mezarlıkları olan “Arısoy Aile Mezarlığı”na taşınmış olup halen oradadır.


TOPALOĞLU BÜYÜK HACI MEHMET KOLU

Topaloğlu Büyük Hacı Mehmet, o devrin nüfus kayıtlarına göre 1837 / 1838 yıllarında doğmuştur. Burada nüfus kayıtları ile Hüseyin Pehlivan’ın 1835 yılında vaki vefatı ve eşi Meryem hanım’ın Hacı İsmail Ağa tarafından nikâhlanması, resmi doğum tarihini teyit etmektedir. Annesi, Hacı İsmail Ağa’nın ikinci eşi olan Meryem Hanım’dır. Meryem Hanım ile ilgili olaylar “Hüseyin Pehlivan” kısmında verildiği için burada tekrar etmeyeceğiz.

Hacı İsmail Ağa’nın “Hacı Mehmet” adını taşıyan iki oğlu vardır. Bunlardan birisi, şu andaki konumuz olan ve “Büyük” sıfatıyla vasıflandırılan ve Hacı İsmail Ağa’nın ikinci hanımı “Meryem Hanım”’dan olan oğlu “Büyük Hacı Mehmet”, diğeri de, üçüncü hanımı Keziban Hanım’dan olan ve “Küçük” sıfatıyla vasıflandırılan “Küçük Hacı Mehmet”tir. Hacı İsmail Ağa’nın iki oğlunun da aynı ismi taşımasına sebep olarak annelerinin, kendi babalarının isimlerini oğullarına verme konusundaki ısrarı olduğu rivayet edilmektedir. Bundan da Meryem Hanım ve Keziban Hanım’ın babalarının isimlerinin “Mehmet” olduğunu öğreniyoruz. İsimlerdeki “Hacı” unvanı ise sonraki yıllarda hac ibadetlerini yerine getirmiş olmalarına bağlanmaktadır.

Büyük Hacı Mehmet’in ilk eşi, yukarıda belirtildiği üzere Minnetoğlu sülalesinden “Dolma” lakabıyla bilinen Mehmet Efendinin kızı Elif Hanım’dır. Elif Hanım’ın kardeşi, Dolma Velisidir ki, Hacı İbrahim Ağa kısmında anlatılan olayların öznesidir.

Büyük Hacı Mehmet’in Elif Hanım’dan Hacı Mustafa (D: 1870), “Deli” lakabıyla anılan İsmail ve “Molla” unvanıyla bilinen Yusuf olmak üzere üç oğlu ile Dudu ve Meryem Hanımlar olmak üzere de iki kızı vardır. İkinci Hanımı Fadime Hanımdan ise Osman adında bir oğlunun olduğu söylenir.
Büyük Hacı Mehmet’in oğlu Mustafa, dayısı “Dolma Velisi”nin kızı Fatma Hanım (D: 1871)[63] ile evlenmiş, bu ailenin başka çocuğu olmadığından “Dolma” ailesinin mirasçısı olmuştur. Bu evlilikten, Mehmet, Ali ve Süleyman adlarında üç oğlu dünyaya gelmiştir.

Dolma Mehmet, Topaloğlu Hacı Ömer Ağa’nın kızı Keziban Hanım ile evlenmiş, bu evlilikten yukarıda belirtildiği üzere Hatice Özkan, Naciye Sayın, Döndü ve Ulviye Selçuk adlarında dört kızı dünyaya gelmiştir. Kendisi de 1932 yılında bir cinayete kurban giderek vefat etmiştir ki, bu ayrı bir bahistir.

Hacı Mustafa’nın ikinci oğlu Ali Özkan, Topaloğlu Rıza Bey’in kızı Zekiye Hanım ile evlenmiş[64], bu evlilikten de Mustafa ve Murat Özkan adlarında iki oğlu ile, Nermin ….., Fatma Esmer ve Sebahat Erdoğan olmak üzere de üç kızı dünyaya gelmiştir. Mustafa Özkan, Topaloğlu sülalesinin Veli Ağa Kolundan Şükrü Kaya’nın kızı Sebahat hanım ile, Murat Özkan da amcası Süleyman Özkan’ın büyük kızı Mübeccel Hanım ile evlenmiştir.

Hacı Mustafa’nın üçüncü ve en küçük oğlu Süleyman, amcası Molla Yusuf’un kızı Naile hanım ile evlenmiş olup bu evlilikten Mübeccel ve Keziban adlarında iki kızı dünyaya gelmiştir. Mübeccel Hanım, amcası Ali ‘nin oğlu Murat Özkan ile, Keziban ise Tüfekçioğlu ailesinden Mustafa oğlu Tekin Çakmak ile evlenmiştir.

Büyük Hacı Mehmet’in ikinci oğlu İsmail[65] ise, Çal Kuyucak köyünden olan Ayşe Hanım ile evlenmiştir. Ayşe Hanım sülale içerisinde “Haydanlı”[66] lakabıyla bilinmektedir. Cevdet Türkay’ın adı geçen eserinde “Haydan” kelimesi “Cemaat” ve “Aşiret” adı olarak iki ayrı yerde geçmekte, ancak Arap taifesinden oldukları ve Alaiye (Alanya) ile Şam Sancaklarına iskân edildikleri yönünde kayıt olduğu görülmektedir. Dolayısıyla Ayşe Hanım’ın ve Kuyucak köylülerinin bu aşiret veya cemaatle bir ilgileri yoktur. Bu lakabın halk tarafından kendisine, konuşma biçimi (“haydi” kelimesini “haydan” şeklinde telaffuz etmesi) dolayısıyla uygun görüldüğü kanaatindeyiz. “Deli” İsmail ile Ayşe Hanım’ın evliliğinden Mevlüt Yürümez ve Elif Ölgün adlarında bir erkek ve bir kız evladı dünyaya gelmiştir. Mevlüt Yürümez (1912 - 1974), amcası Molla Yusuf’un kızı Fatma Hanım ile, Elif hanım ise Çal Kuyucak köyünden olan teyzezadesi Osman Ölgün ile evlenmiştir.


İsmail, 1920’li yıllarda, Ayşe Hanım ise 1955 yılında vefat etmişlerdir.

Büyük Hacı Mehmet’in Elif Hanım’dan olan üçüncü ve en küçük oğlu Molla Yusuf resmi kayıtlara göre 1878 yılında doğmuş ve 1922 yılında vefat etmiştir. Molla lakabı veya unvanı ise, medrese eğitimi görmesi nedeniyledir. Nitekim mollalığına binaen askere alınmadığı söylenmektedir.

Molla Yusuf, amcası Küçük Hacı Mehmet’in kızı Medine Hanım (1889 – 1961) ile evlenmiş, bu evlilikten Fatma Yürümez (1914 - 1988), Hüsamettin Selçuk (1918 – 2004), Naile Özkan  (1920 – 2012) ve Hacı Mehmet Selçuk  (1923 – 1994) olmak üzere dört evladı dünyaya gelmiştir. Fatma, amcası İsmail’in oğlu Mevlüt Yürümez ile, Naile, yine amcası Hacı Mustafa’nın oğlu Süleyman Özkan ile evlenmişlerdir. 

Hüsamettin, ilk olarak Topaloğlu Hüseyin Ağa’nın oğlu Ali Efendinin kızı Vesile Hanım ile evlenmiştir. Bu evlilikten Naime Cengizer (1941 – 2010), Yusuf Selçuk (1944) ve küçük yaşta vefat eden Nazmiye adlarında üç evladı dünyaya gelmiştir. Hüsamettin Selçuk, ilk eşi Vesile Hanım’ın 1947 yılında vaki vefatı üzerine amcası Hacı Mustafa’nın oğlu Mehmet’ten olan torunu Döndü Selçuk ile evlenmiştir. Bu evliliğinden de Nafiye, Nazmiye, Vesile, Mehmet ve Sabahattin adlarında beş evladı dünyaya gelmiştir. Mehmet sabavet çağında, Sabahattin ise 15 yaşlarında iken hastalıktan vefat etmişlerdir.

Büyük Hacı Mehmet’in kızlarından “Kara” lakabıyla anılan Dudu Hanım, Topaloğlu Hüseyin Ağa’nın oğlu Halil İbrahim ile evlenmiş, bu evlilikten “Kara” lakaplı Rukiye Karaçam dünyaya gelmiştir. Dudu Hanım, Rukiye hanım’ın doğumundan kısa bir süre sonra (galiba 1908 civarı) vefat etmiştir. Dudu Hanım’ın kızı Rukiye Hanım önce Topaloğlu sülalesinin “Deli Mahmud” kolundan “Esef[67]” lakabıyla anılan Dede Özdemircan ile evlenmiş, bu evlilikten “Çete” lakabıyla anılan Arif Özdemircan dünyaya gelmiştir. Rukiye Hanım, Dede Özdemircan’dan boşandıktan sonra, Musalı Mahallesinden “Yakup Çavuş” adıyla anılan Yakup Karaçam ile evlenmiştir. Bu evlilikten de Döndü Şahin, Fatma Başağa ve Musa Kazım Karaçam dünyaya gelmiştir.

Meryem Hanım nüfus kayıtlarına göre 1869 yılında doğmuş, amcası Topaloğlu Veli Ağa’nın oğlu Hacı Yahya Ağa ile evlendirilmiştir. Bu evlilikten, yukarıda bahsedildiği üzere Veli Topa ve Muhittin isimli iki evladı dünyaya gelmiştir. Meryem Hanım’ın vefatı 1950 yılı civarındadır.
Büyük Hacı Mehmet’in ikinci eşi Fadime Hanımdan (ki, yukarıda adı geçen Dolma Velisi’nin olaylara konu olan ikinci eşidir) Osman adında bir oğlu olduğu, Osman’ın da yine amcası Küçük Hacı Mehmet’in kızı Zaide hanım ile evlendiği, bu evlilikten iki kızının dünyaya geldiği aile içerisinde anlatılmaktadır. Osman’ın, Çanakkale savaşında şehit düştüğü söyleniyor[68]. Kızları ise çocukken geçirdikleri kazalar neticesinde vefat etmişler ve böylelikle Osman’ın soyu kesilmiştir.

Fadime Hanım’ın, Büyük Hacı Mehmet’i (1878 yılından önce) terk ederek[69], Delaloğlu Osman Efendi ile evlendiği söylenmektedir. Bu hadisenin ne şekilde vuku bulduğunu tespit imkânını bulamadık. Bu arada, Delaloğlu’nun Fadime Hanım’dan olan ilk çocuğu olan Hatice Hanım’ın[70]  resmi belgelerde yer alan doğum tarihinin 1879 yılı olduğunu da belirtelim. Bu durumda bahsedilen Osman’ın 1878 yılından önceki bir tarihte (muhtemeldir ki 1875 yılı) doğduğu, anlatıldığı gibi Çanakkale savaşına iştirak etmiş ise kırk yaşlarında askere alındığı gibi bir sonuç ortaya çıkıyor.

Büyük Hacı Mehmet’in vefat tarihini tespit edemedik. Hadiselerin cereyan tarzı dikkate alındığında vefat olayının 1870’ li yılların ortalarında olması bize daha mantıklı gelmektedir.
Sonuç olarak, Büyük Hacı Mehmet kolunun hikâyesi de budur.

TOPALOĞLU KÜÇÜK HACI MEHMET KOLU

Topaloğlu Küçük Hacı Mehmet, Hacı İsmail Ağa’nın en küçük oğlu olup resmi kayıtlara göre 1861 yılında doğmuştur. Annesi, Alikurt Köyünde ikamet eden “Çomaklıoğlu” sülalesinden Kezban Hanım’dır. Kezban Hanım’ın babasının adının Mehmet olduğunu sanıyoruz.

Yaptığımız tahkikatta, Alikurt Köyünde “Çomaklıoğlu” sülalesinden kimsenin kalmamış olduğunu ve zaman içerisinde yakınındaki Kaklık kasabasına göçmüş olduklarını öğrendik.

Kezban Hanım’ın ilk eşi, Çal / Denizler kasabasından şimdilik adını bilmediğimiz bir şahıstır. Anlatımlardan bu şahsın genç yaşta vefat ettiği sonucunu çıkarıyoruz. Bize pek mantıklı gelmese de öleceğine yakın bir zamanda eşi Kezban Hanım’a; “Benim ölümüm yakın. Gençsin, ben öldükten sonra muhtemelen biriyle evleneceksin. Lakin atın yerine eşek bağlama. Evleneceksen Çardaklı Hacı İsmail Ağa ile evlen[71]” diyerek vasiyette bulunduğuna gerek Küçük Hacı Mehmet’in çocuklarının ve gerekse Hüsamettin Selçuk’un anlatımları ile vakıf olduk.

Kezban Hanım ile Hacı İsmail Ağa’nın evlenmelerinde kimlerin aracı oldukları konusunda bize intikal eden bir malumat yok. Hacı İsmail Ağa’nın, 1800’ün ilk yıllarında doğmuş olduğunu dikkate aldığımızda, 1859 veya 1860 yıllarında vuku bulan evlilik hadisesi sırasında 56 veya 57 yaşlarında olduğunu tahmin ediyoruz[72]. Kezban Hanım’ın bu evliliği sırasında kaç yaşında olduğunu bilmesek de oldukça genç olduğunu tahmin etmek zor değildir.

Keziban Hanım’ın ilk eşinden Veli adında bir oğlunun da olduğu aileden bize intikal eden bilgiler arasındadır. Daha sonraları “Hacı” olduğundan aile içerisinde “Hacı Veli” olarak anılmakta idi. Bu Hacı Veli Efendi’nin Hanife ve Ülfet adlarında iki kızının olduğunu yine aile içindeki anlatımlardan biliyoruz. Hatta Ülfet Hanım’ın yılda bir veya birkaç defa Çardak’a gelerek amca çocuklarını ziyaret ettiğini, gerek kuzeni Celal Sayın ve Rukiye Topa’nın ve gerekse Döndü Selçuk’un anlatımlarından çıkarıyoruz. Ülfet Hanım’ım 1950’ lerdeki vefatından sonra Küçük Hacı Mehmet ailesinin Kaklıktaki bu akrabaları ile iletişimi kopmuştu. Biz, 2000 yılında emekli olduktan sonra yaptığımız araştırmada, Hanife Hanım’ın torunlarından birisi ile görüştük. Not almadığımızdan görüştüğümüz şahsın kimliği konusunda hafızamızda bir şey bulamadık. Hafızamızda kalan, Ülfet Hanım’ın çocuksuz olarak vefat ettiği, Hanife Hanım’ın ise şu anda sayısını hatırlamasak da birkaç çocuğunun olduğunu görüştüğümüz torunundan öğrenmiş idik. Ancak, daha sonra bu bağlantı da koptuğundan, Kaklıktaki akrabalarımızla iletişim tekrar kesildi.

Küçük Hacı Mehmet’in ilk eşi Musalı Mahallesinde mukim Tuyuroğlu ailesinden Hacı İbişoğlu Osman adında bir şahsın kızı olan Ayşe Hanım’dır.[73]

Resmi nüfus kaydına göre Ayşe Hanım’ın doğum tarihi 1874 yılıdır. Küçük Hacı Mehmet ile aralarında 13 yaş fark vardır. İlk çocukları olan İbrahim’in 1888 yılında doğmuş olduğu göz önüne alındığında, Ayşe Hanım on üç gibi erken sayılabilecek bir yaşta evlendirilmiş olduğu görülür. Biz Ayşe Hanım’ın 1874 değil, bir kaç yıl daha önceki bir tarihte doğduğunu düşünüyoruz. Nitekim Küçük Hacı Mehmet’in kızı Kezban Hanım’ın da resmi doğum tarihine itibar edersek adı geçenin de on veya on bir yaşında anne olduğunu kabul etmemiz gerekecektir.

Küçük Hacı Mehmet ve Ayşe Hanım’ın evliliklerinden sırasıyla İbrahim, Medine Selçuk, Tevfik,  Zaide Şenliktürk ve Fahri Sayın dünyaya gelmiştir

İbrahim, nüfus kayıtlarına göre 1888 (1304 rumi) yılında dünyaya gelmiştir. Anlatılanlara göre sarışın, uzun boylu yakışıklı bir genç imiş. Babası Küçük Hacı Mehmet, gerek Balkan savaşı ve gerekse bunu takip eden Birinci Dünya Savaşı sırasında İbrahim’i askere göndermemek için üç defa bedel ödemiş, dördüncüde tekrar bedel ödemek istese de artık askere alınmasına mani olamamıştır. Muhtemelen 1915 yılında askere alınarak Çanakkale cephesine gönderilmiş ve aynı yıl şehadet haberi gelmiştir.[74]
İbrahim, Topaloğlu sülalesinden Veli Ağa oğlu Hacı Ömer Ağa’nın büyük kızı Hatice Hanım ile evlenmiştir. Bu evlilikten Sulbiye adında tek evladı dünyaya gelmiş ve soyu da bu kızından yürümüştür. Bugün Çardak’ta “Ölmez” soyadını taşıyanlar İbrahim’in torunlarıdır.

Medine Hanım, resmi kayıtlata göre 1889 yılında dünyaya gelmiş ve amcası Büyük Hacı Mehmet’in oğlu Molla Yusuf (1878  - 1922) ile evlenmiştir. Yukarıda belirtildiği gibi bu evlilikten de Fatma, Hüsamettin, Naile ve Hacı Mehmet isimlerinde dört evladı dünyaya gelmiştir.
Medine Hanım, 1961 yılında vefat etmiştir.

Küçük Hacı Mehmet’in ikinci oğlu Tevfik 1899 yılında doğmuştur. Eşi, aslen Dazkırı’lı olan Hatice Hanımdır. Tevfik’in bu evliliğinden çocuğu olmamıştır. Kurtuluş Savaşı sırasında askere alınmış ve söylendiğine göre ve kesin olmamakla birlikte 1922 yılında Dumlupınar’da şehit olmuştur. 

Tevfik’in şehadetinden sonra dul kalan eşi Hatice Hanım, kayınbiraderi olan Fahri Sayın ile evlendirilmiştir.

Zaide hanım 1894 (1310 rumi) yılında dünyaya gelmiştir. İlk eşi, amcası Büyük Hacı Mehmet’in Fadime Hanım’dan olan oğlu Osman’dır. Osman’dan iki kız çocuklarının olduğu, bilahare kazalar neticesinde her ikisinin de çocukken vefat ettiği anlatılmaktadır. Zaide Hanım, eşi Osman’ın Çanakkale cephesinden şehadet haberinin gelmesinden ve çocuklarını da kazalar sonucu kaybetmesinden sonra “Kürdoğlu” lakabıyla bilinen teyzezadesi Mustafa Şenliktürk[75] ile evlendirilmiştir. Zaide Hanım’ın bu evliliğinden de Mürüvvet Tagay ve Nimet Esenkut hanımlar dünyaya gelmiştir.

Zaide Hanım’ın vefatı 1960 yılıdır.

Küçük Hacı Mehmet’in Ayşe Hanımdan olan üçüncü oğlu Fahri’nin doğum tarihi 1901 (1321 rumi) yılıdır.[76] İlk eşi “Adıgüzeloğlu” ailesinden İpek Hanımdır. Bu evlilikten Mehmet Sayın (1924 – 1983) dünyaya gelmiştir. Mehmet Sayın, Topaloğlu ailesinden Hacı Mustafa’nın, oğlu Mehmet’ten olan torunu Naciye Hanım ile evlendirilmiş ve bu evlilikten Fahri, Fikret, Ayşe, Ergun ve İbrahim Ercan adlı evlatları dünyaya gelmiştir.

Fahri Sayın’ın ikinci eşi yukarıda belirtildiği gibi ağabeyi Tevfik’in dul eşi Hatice Hanım iledir. Bu evlilikten de kızı Aliye (1929 – 2016) Çetinkaya ve oğlu Tevfik Sayın 1932 yılında dünyaya gelmiştir. Tevfik 1943 yılında on bir yaşında iken sele kapılarak vefat etmiştir.

Fahri Sayın, 1936 yılında bugün “Pınarkent” olarak anılan “Böceli” mevkiinde geçirmiş olduğu bir tren kazası[77] sonucunda vefat etmiş ve cenazesi Kocabaş kasabası mezarlığına defnedilmiştir.

Çardak’ta maddi, manevi çok acı çekenler için kullanılan bir deyim vardır. “Kara yazılı”. Bu deyim tam anlamıyla Küçük Hacı Mehmet’in eşi Ayşe Hanım için söylenmiş olsa yeridir diye düşünüyoruz. Zira Bir anne düşününüz ki, üç oğlunun da çeşitli sebeplerle ölümlerine şahit olsun. Doğrusunu söylemek gerekirse Ayşe Hanım, bir anne için yaşanabilecek en büyük acıları yaşamıştır. Aile içerisinde Ayşe Hanım ile ilgili olarak bize anlatılan pek fazla bir şey yok. Ancak, Ömrünün geri kalan kısmını, oğulları İbrahim ve Fahri Sayın’ın vefatlarından sonra onların geride bıraktığı yetimlerine vakfetmiştir. 

Son zamanlarında evham illetine tutulduğu, adeta bir kara haber alacakmış vehmine kapıldığı, bir yerde pek fazla eyleşmediği anlatılırdı. Özellikle tren sesi duyduğunda –muhtemelen- büyük oğlu İbrahim’i trenle askere gönderdiği hatırına gelmiş olsa gerek, trene beddualar yağdırdığını yakınlarımızdan dinledik. Ayşe Hanım, küçük oğlu Fahri Sayın’ın çocuklarını da yetiştirdikten sonra 1947 yılında vefat etmiştir. Eski Mezarlıkta bulunan cenazesi, torunlarından Medine Hanım’ın oğlu Hüsamettin Selçuk tarafından Çardak Asri mezarlığına nakledilmiştir.

Küçük Hacı Mehmet, yılını net olarak tespit edememiş olsak da 1904 yılından önceki bir tarihte ilk eşi Ayşe Hanım’dan boşanmıştır. Zira ikinci eşi Hatice hanım’dan olan ilk çocuğu Galip’in doğum yılı 1904 yılıdır. Galip çocuk yaşta vefat etmiştir.

Küçük Hacı Mehmet ilk eşi Ayşe Hanım’dan boşandıktan sonra, Buhurcuoğlu Sülalesinden Delaloğlu Osman Efendinin kızı Hatice’yi kaçırarak evlenmiştir. Bu kaçırma işinde Küçük Hacı Mehmet’e, Veli Ağanın oğlu olan yeğeni ve aynı zamanda “bacanağı” olan Hacı Ömer Ağa’nın yardımcı olduğu anlatılıyor. Hatice Hanım (evlilik olayının 1902 yılında olduğunu varsayarsak) kaçırılma olayı sırasında 20’li yaşlardadır. Küçük Hacı Mehmet ise 40 /41yaşlarındadır. Yani Hatice Hanım’a göre “ihtiyar” sayılabilecek bir yaştadır.

Resmi kayıtlara göre Küçük Hacı Mehmet ve Hatice Hanım’ın ilk çocukları “Galip” 1904 yılında doğmuş ve bebeklik denilebilecek bir çağda –muhtemelen- hastalıktan vefat etmiştir. Daha sonra Hüsamettin (1908 – 1964), Celal (1918 – 1989), Keziban(1916 – 1963 )[78] ve Rukiye (1919 – 2004) Hanımlar dünyaya gelmiştir.

Hüsamettin Sayın, 1908 (1324 rumi) tarihinde dünyaya gelmiştir. 1930’larda Nazilli’de Devlet Demir Yolları idaresinde çalışmaya başlamıştır. Yine Nazilli’de Fatma Hanım ile evlenmiş bu evlilikten ilk ve tek çocuğu Latife Sayın dünyaya gelmiştir.

Celal Sayın 1912 (1328 rumi) yılında dünyaya gelmiştir. İlk eşi Saniye Keskin Hanım’dır. Saniye Hanım, baba tarafından Keskinoğlu Mehmet’in oğlu Hacı İbrahim ile Delaloğlu Osman Efendi’nin kızı Emine Hanım’ın kızıdır. Dolayısıyla Hacı İbrahim’in annesi Asiye Hanım tarafından da Topaloğlu sülalesi ile akrabalık bağı mevcuttur. Celal Sayın ile Saniye Hanım’ın evliliğinden Ulviye 1941 yılında dünyaya gelmiştir. Saniye Hanım ile Celal Sayın’ın evlilikleri 1942 yılında boşanma ile sonuçlanmıştır.

Celal Sayın’ın ikinci eşi, Dazkırı’nın Aşağı Yenice (Aşağı Apa) köyünden Durhanım’dır. Durhanım 1943 yılında hastalık sonucu vefat etmiştir. Celal Sayın, Durhanım’ın vefatını müteakip 1944 yılında yine aynı köyden “Kamberler “sülalesinden Mevlüt Okumuş’un kızı Abide Hanım ile evlenmiştir.

Kezban Hanım, 64 numaralı dip notta da belirtildiği üzere resmi olarak 1919 (gerçek olduğunu düşündüğümüz yaşı ise 1915 / 16) yılında doğmuştur. İlk evliliği, Topaloğlu Rıza Bey’in oğlu Hüsnü Orulkaya iledir. Bu evlilikten Rukiye (resmi nüfus kayıtlarında Huriye) dünyaya gelmiştir. Hüsnü Orulkaya’nın vefatından (muhtemelen 1933 veya daha sonraki bir yıl) sonra baba evine dönmüştür. 1940 yılında ise Tutluca köyünden “Torlakoğlu” Hüsamettin Torlak ile evlenmiştir. Kezban Hanım, hastalıktan dolayı 1963 yılında vefat etmiş ve cenazesi Tutluca köyünde defnedilmiştir. Tek çocuğu Rukiye ise Muhittin Tanrıöven ile evlenmiştir.

Rukiye Topa, 1918 yılında dünyaya gelmiş, Topaloğlu sülalesinden Veli Topa’nın oğlu Cemal Topa ile evlenmiştir.

Rukiye Topa’nın vefat tarihi 2004 yılıdır. Cenazesi, Çardak Asri mezarlığına defnedilmiştir.

TOPALOĞLU “DELİ”[79] MAHMUT ve SOYUNDAN GELENLER;

1247 / 1832 yılı ve müteakip yıllarda yapılan nüfus sayımlarına göre düzenlenen Nüfus Kayıt Defterlerinde, farklı hane ve sıra numaraları ile kayıtlı “Topaloğlu” adını taşıyan bir ailenin daha kayıtlı olduğu görülmektedir.
Bu aile ile ilgili araştırmada elde ettiğimiz sonuca göre, bu ailenin atası sülalede “Deli” Mahmut adıyla bilinen bir şahıstır. Biz Deli Mahmut’un, rivayetlerde anlatıla geldiği gibi Topal Mehmet’in değil, onun oğlu Kethüda Ahmet Ağa’nın oğlu olduğunu var sayıyoruz. Dolayısıyla Deli Mahmut, Kethüda Ali Ağa’nın kardeşi, Hacı İsmail Ağa’nın da amcasıdır.
Kronolojik olarak bir değerlendirme yaptığımızda ise (o yıllarda bir insan ömrünün ortalama 60 - 65 yaş civarında olduğu dikkate alınarak); şöyle bir tablo çıkarmak mümkündür;

Ali Mirza- Doğum; 1670, Ölüm; 1735[80]
Oğlu Topal Mehmet-  Doğum; 1710, Ölüm; 1775 / 1780[81]
Oğlu Kethüda Ahmet Ağa- Doğum; 1745, Ölüm; 1810[82]
Kethüda Ahmet Ağa’nın oğlu Ali Ağa-  Doğum; 1767, Ölüm;1845’den sonra[83]
Kethüda Ahmet Ağa’nın diğer oğlu Deli Mahmut- Doğum;1770, Ölüm;1830’den önce.[84]
Mahmut’un oğlu Süleyman- Doğum; 1813, Ölüm; 1836[85]
Mahmut’un diğer oğlu Ahmet- Doğum; 1815, Ölüm; 1880[86]

Buna göre;
1247 / 1832 yılı sonrasında yapılan sayıma ilişkin[87] deftere (muhtemelen 1838 yılında itibariyle) düşülen notta, “Topaloğlu Mahmut’un oğlu Ahmet 23 yaşında olarak kaydedilmiştir. İkinci güncellemenin veya sayımın yapıldığı 1253/1838 yılından 23 yıl geriye gidildiğinde Ahmet’in 1815 yılında, Süleyman’ın ise 1813 yılında doğmuş olduklarını görürüz.
1247 / 1832 yılı Nüfus Kayıt Defterinde kaydı görülmeyen Süleyman 1247 / 1832 yılında sonra (muhtemelen 1250 / 1835 yılı) düzenlenen Nüfus Kayıt Defterine “25” yaşında ölü olarak kaydedilmiştir.

Nüfus kayıt Defterlerinde Topaloğlu Mahmut’un Ailesi;

1247 / 1832 sayımına göre düzenlenen Nüfus kayıt defteri;
DANİŞMENDLÜ-Yİ KEBİR KAZASI ÇARDAK KÖYÜ MÜSLÜMANLARININ NÜFUS DEFTERİDİR. [H. 1247 / M.1832] ((BOA-NFS.d.1572-73-74-75)[88]
62
133
Uzunca boylu-ter bıyıklı, Parmaksızoğlu Mehmed bin Mehmed
18


134
Topaloğlu Ahmed bin Mahmud



135
… Mahmud

Doğum: 5 R 1247

Görüldüğü üzere Topaloğlu Deli Mahmut’un oğlu Ahmet[89] 62 hane numarası ile “Parmaksızoğlu” ailesi hanesine kaydedilmiştir. Sebebi hakkında ancak tahmin yürütülebilir ki, Topaloğlu Ahmet bin Mahmut ile Parmaksızoğlu ailesi arasında anne tarafından bir akrabalık bağı mevcut olmalıdır. Ayrıca, Parmaksızoğlu ailesinin bugün yaşayan torunlarının olması da gerektiği ihtimalden öte vakıadır. Ancak hangi aile adıyla veya soyadıyla bugün varlıklarını sürdürdükleri meçhulümüzdür.

1247 / 1832 yılından sonra (muhtemelen 1833 yılından sonraki bir tarihte yapılan sayıma göre oluşturulan Nüfus kayıt defteri;

DANİŞMENDLÜ-Yİ KEBİR KAZASI ÇARDAK KÖYÜ MÜSLÜMANLARININ NÜFUS DEFTERİDİR. [H. 1247 / M.1832] (BOA-NFS.d.1573-36)[90]
38
92
Uzun boylu-sarı bıyıklı, Topaloğlu Süleyman bin Mahmud
25
Ölüm: 5 L 1253

-
Oğlu, Süleyman
-
Doğum: 5 L 1253

93
Kardeşi, uzun boylu-sarı bıyıklı, Ahmed bin Mahmud
23
Doğum 1815

-
Mehmed bin Ahmed
-
Doğum: 11 L 1250

-
Oğlu, Abdurrahman
-
Doğum: 5 R 1253

94
Oğlu, sabi, Mahmud bin Ahmed
3
Doğum 1256

En son 1253 / 1835 yılında güncellendiğini sandığımız İki Nüfus Kayıt Defterinin karşılaştırılmasında elde edilen netice şu şekilde izah edilebilir;
İlk sayıma, Topaloğlu Deli Mahmut’un ailesinden yalnızca Ahmet bin Mahmut ile (5 R 1247 / 13 Eylül 1831 doğumlu) oğlu son anda iştirak etmiş ve “Parmaksızoğlu” ailesinin 62 numaralı hanesine 134 ve 135 sıra numaraları ile adeta iliştirilerek kayıt altına alınmıştır. Anlaşılan ailenin diğer fertleri bu sayıma iştirak etmemişlerdir.

1833 yılı veya sonrasında (muhtemelen 1835 yılı) yapıldığı düşünülen sayımın sonuçlarına göre düzenlenen Nüfus Kayıt Defteri ile 1247 / 1832 yılına ait Nüfus Kayıt Defterinin muhtelif aralıklarla “güncellendiği” söylenebilir. Buna göre, 1833 den sonra yapıldığı anlaşılan bu sayıma, Deli Mahmut’un oğlu Ahmet ile yine Deli Mahmut’un diğer oğlu Süleyman’ın da isimleri kayıt edilmiştir.

Bu sayıma dayanılarak düzenlenen Nüfus Kayıt Defterinin açıklama kısmına ilerideki yıllarda düşülen notlara göre, Deli Mahmut’un oğlu Süleyman’ın (5 L 1253 / 2 Ocak 1838) tarihinde 25 yaşında olarak vefat ettiği, aynı gün ve yılda da kendi adını taşıyan oğlu Süleyman’ın doğduğuna dair kayıtlar vardır. Anlaşılan Süleyman babasının vefatından kısa bir süre sonra doğmuştur.

İlk Nüfus Kayıt Defterinde de görülen Deli Mahmut oğlu Ahmet’in yaşı belirtilmemiş, 1833 yılından sonra düzenlenen deftere (muhtemelen 1835 veya 1836 yıllarında) düşülen notta ise 23 yaşında olarak kaydedilmiştir. Buradan çıkaracağımız sonuç, Ahmet’in yaklaşık 1813 tarihinde doğduğu, 1829 yılında 16 yaşında evlendiği ve oğlu Mahmut’un da, (5 R 1247 /13 Eylül 1831)tarihinde doğduğudur.
Bir diğer husus, Mahmut oğlu Ahmet’in (5 L 1250 / 4 Şubat 1835) doğumlu oğlu Mehmet ile (5 R 1253 / 9 Temmuz 1837) doğumlu Abdurrahman’ın da kayıtları yapılmıştır.
1255 / 1844 yılında yapılan sayım sonucuna göre düzenlenen Nüfus kayıt defterinde Topaloğlu Mahmut’un kayıtları aşağıda gösterildiği şekildedir.
(BOA-NFS.d.1575-67) göre;
DANİŞMENDLÜ-Yİ KEBİR KAZASI ÇARDAK KÖYÜ MÜSLÜMANLARININ NÜFUS DEFTERİDİR. [H. 1260 / M.1844][91]
39
102
Orta boylu-kumral sakallı, Topaloğlu Süleyman bin Süleyman
35

103
Topaloğlu Ahmed veledi Mehmed
11

104
Oğlu, Mehmed
7

105
Diğeri, Mehmed
5

106
Diğer oğlu, Abdullah
3


1844 yılı içerisinde yapılan sayımın sonuçlarına göre düzenlenen bu Nüfus kayıt Defterinin Topaloğlu Mahmut’un ailesi ile ilgili kısmı yukarıdadır. Buradaki kayıtlarla 1247 /1832 ve 1260 / 1844 yılında yapılan sayımlarla elde edilen sonuçların uyuşmadığı, maddi hatalarla malul olduğu,[92]adeta “ceffel kalem” düzenlendiği görülmektedir ki, biz bu kayıtları dikkate almıyoruz.
1260 / 1844 yılında düzenlendiği belirtilen diğer Nüfus Kayıt Defterinde, Topaloğlu Deli Mahmut’un ailesi ile ilgili bilgiler de şöyledir.
Diğer bir kayıtta (BOA-NFS.d.1574-11) ise;
DANİŞMENDLÜ-Yİ KEBİR KAZASI’NA BAĞLI ÇARDAK KÖYÜ MÜSLÜMANLARININ NÜFUS DEFTERİDİR.[93]

108
Sabi, Topaloğlu Süleyman veledi Süleyman
4
39
109
Orta boylu-kumral sakallı, Topaloğlu Ahmed bin Mahmud
30

110
Oğlu, emred, Mahmud
10

111
Sabi, Mehmed
7

112
Sabi, Abdurrahman
6

113
Abdullah veledi Ahmed
3

1247 / 1833 yılı veya sonrasında düzenlendiği belirtilen Nüfus Kayıt Defterinde 38 hane ve 92 sıra numarası ile kayıtlı olan Süleyman bu cetvelde, “Ayanoğlu” hanesinde 38 hane ve 92 sıra numarası ile kayıtlıdır. Baba yetimi olduğundan muhtemeldir ki, annesinin “Ayanoğlu” ailesi ile akrabalık bağı mevcuttur.
39 Hane ve 109 sıra numarası ile kayıtlı olan “Topaloğlu Mahmut oğlu Ahmet”, 1844 sayımında 30 yaşında olarak kaydedilmiştir ki gerçeği yansıttığı kanaatindeyiz. Aradan geçen zaman içerisinde dünyaya gelen oğlu Abdullah da Nüfus Kayıt Defterinde yerini almıştır.
Topaloğlu sülalesinin, Kethüda Ahmet Ağa’nın ikinci oğlu Mahmut ve onun soyundan gelenleri Nüfus kayıt Defterlerini esas alarak irdeledik.
Topaloğlu Deli Mahmut’un, ilk nüfus sayımının yapıldığı yıl olan 1247 / 1832 yılında sağ olduğuna dair bir emare görülmemektedir. Deli Mahmut’un Nüfus Kayıt Defterleri ile ilişkisi yalnızca Ahmet ve Süleyman’ın babaları olarak kayıtlı olmasıdır. Biz bu nedenle Mahmut’un 1247 / 1832 yılından önceki bir tarihte vefat etmiş olabileceğini düşünüyoruz.
 Deli Mahmut’un Kethüda Ali Ağa ile, oğulları Ahmet ve Süleyman’ın ise Hacı İsmail Ağa ile, aynı zaman dilimi içerisinde yaşadıkları görüyoruz.
Topaloğlu Mahmut’un soyu, oğulları “Kör” lakaplı Ahmet ve Süleyman’dan yürümüştür. Ancak Süleyman’ın bugünkü torunlarını bilmiyoruz ve araştırma imkânımız da yok. Ahmet ile ilgili olarak da kısmen zanna dayalı olarak söyleyebileceklerimiz de sınırlıdır. Buna göre;
“Kör” lakabıyla da bilinen bu Ahmet ile ilgili olarak rivayet yoluyla bize gelen net bir bilgi yok. Ancak, bugün Hacı İsmail Ağa oğlu Küçük Hacı Mehmet vereselerine ait olan ve üzerinde ev ve bahçeler bulunan arazinin “Deli” Mahmut’un oğlu “Kör” Ahmet’ten satın alındığına dair söylentileri kendi aile büyüklerimizden işitmiştik. Bir diğer husus, bugün Meryem Ayöz vereselerine ait olan mezkûr arazi ile hem-hudut olan arazinin de “Kör Ahmet’ ait olduğu ve Meryem Ayöz’ün bu araziyi babaannesi Fadime Hanımdan miras yoluyla edindiği de anlatılan hususlardan idi. Bu ifadeden murad ettiğimiz husus şudur; bahsedilen arazilerin hem-hudud olması ve Meryem Ayöz’ün, “Kör Ahmet” ile ilişkisi, her iki ailenin de geçmişten gelen ve kan bağına dayanan akrabalık bağının mevcut olduğunu göstermektedir.
Deli Mahmut Oğlu “Kör” Ahmet’in 1844 yılı nüfus kayıtlarında adları geçen çocukları hakkında şimdilik elle tutulur pek fazla bilgimiz yok. Bilgi kırıntılarına kısaca değinmek gerekirse;
Kör Ahmet’in ilk oğlu Mahmut’un  “Kör” veya “Geygel[94]” lakabıyla bilinen Arif adında bir oğlunun daha olduğunu biliyoruz. 1832 – 1844 yılları arasında yapılan nüfus sayımlarında görülmemesinin sebebi 1844 yılından sonra (muhtemelen 1860’lı yıllarda) doğmuş olmasıdır. Bildiğimiz veya torunlarından edinebildiğimiz bilgilere göre Arif’in; Dede, Ahmet ve Hüseyin adında üç oğlu ile Emine, Eşe ve Hatice adlarında da üç kızı vardır. Dede, “Özdemircan”, Ahmet ve Hüseyin ise “Fidan” soyadlarını almışlardır. Kısaca biyografilerine değinmek gerekirse;
Dede Özdemircan; 1904 veya 1905 doğumlu olduğunu sanıyoruz. İlk eşi Topaloğlu Hacı İsmail Ağa torunlarından Halil İbrahim ile Büyük Hacı Mehmet’in kızı Dudu hanımdan olan torunu “Kara” Rukiye”’dir. Bu evliliğin kısa sürdüğü anlaşılıyor. Dede ve Rukiye çiftinin tek çocukları “Çete” lakabıyla bilinen Arif Özdemircan’dır.
Dede Özdemircan’ın ikinci evliliği, “Kıralı[95]” lakabıyla anılan şahsın kızı Ayşe Hanım iledir. Bu evliliğinden ise; İbrahim, Cemal, Kemal ve Burhan adında dört oğlu ile Elfan Sarı, Ayten Kara Dudu… adlarında üç de kızı vardır. Dede Özdemircan 1970’li yıllarda vefat etmiştir.
Ahmet Fidan; Eşi “Alevioğlu” ailesinden Mehmet Ali Dorak’ın kızı Emine Hanım’dır. Bu evlilikten, Arif ve Adnan Menderes Fidan adlarında iki oğlu ile Lutfiye Çetinkaya, Meryem, Fadime …… ve …. Adında dört kızı dünyaya gelmiştir. Ahmet Fidan 1990’lı yıllarda vefat etmiştir.
Hüseyin Fidan; Eşi Cemallı Mahallesinde Selimoğlu lakabıyla bilinen Mehmet adında bir şahsın kızı olan Elif Hanım’dır. Hüseyin Fidan’ın 1980 li yıllarda vefat ettiğini sanıyoruz.
Emine Çetinkaya; “Arap” lakabıyla bilinen Hüsam Çetinkaya’nın eşidir. Bu evlilikten; Ali, Hasan, Musa ve Halil adlarında dört oğlu ile Faden Tekeli, Ayşe Sivrikaya ve Vesile Özdemircan adlarında üç de kızı dünyaya gelmiştir.
Hatice Akpınar; Cemallı Mahallesinde “Kösdelioğlu” sülalesinden  …… ile evlenmiştir. Yanılmıyorsak bahsedilen kişinin ikinci eşidir[96]. Hüsam Akpınar adında bir oğlu vardır.
Eşe Şahinkaya; Çardak’ta “Tokur lakabıyla bilinen Mehmet Ali Şahinkaya ile evlidir[97]. Bu evlilikten; Osman Şahinkaya ile Nadiye Naral ve …… Acılı adlarında iki kızı vardır.
Kör Ahmet’in Mehmet ve Abdurrahman adındaki oğulları hakkında bilgimiz yok. Evli olup olmadığını da bilmiyoruz. Kesin olan husus, Mehmet ve Abdurrahman’ın 1844 yılında hayatta olduklarıdır. Bu konuda tahminimiz şudur; aile mülklerine bakarak “Acılı” ve “Yener” soyadını taşıyanların bu iki şahsın torunları olmaları muhtemeldir.
Kör Ahmet’in bir diğer oğlu olan Abdullah’ın Fadime adında bir kızının olduğu nüfus kayıtlarından anlaşılmaktadır. Buna göre Fadime 1869 yılı doğumludur. Bizim tahmini olarak söyleyebileceğimiz bir başka husus da, Abdullah’ın bir de oğlunun olması gerektiğini düşünüyoruz. Aile mülklerinin Kör Ahmet ailesi mülkleri ile hem-hudut olması nedeniyle akrabalık bağı atfedebileceğimiz bu aile “Taş” veya “Taşoğlan” lakapları ile bilinen Mehmet Akıncı’nın ailesidir. Mehmet’in babasının da adı Abdullah olup muhtemelen Mahmut oğlu Abdullah’ın torunudur.
Topaloğlu Abdullah kızı Fadime Hanım (halk arasında bilinen lakabı ile “Ala Fadıma”) Mustafa adında bir şahıs ile evlidir. Resmi nüfus kayıtlarına göre Mustafa Efendi 1867 doğumlu olup Çardak nüfusuna kayıtlıdır.[98]
Hüsamettin Selçuk’tan dinlediklerimize göre ise; Mustafa Efendi ve kardeşleri,1800’lü yılların son çeyreğinde Çardak’a Yeşilova’nın “Armut” köyünden gelerek yerleşmişlerdir. Mustafa Efendinin kendisinden başka iki erkek bir de kız kardeşleri vardır.
Fadime hanım’ın bu evliliğinden 1898 yılında Hüsam adında bir oğlu dünyaya delmiştir. Hüsam’ın eşi Emine hanım’dır. Emine Hanım[99], “Çardak’ta “Gönel” soyadını taşıyanların halasıdır. Hüsam’ın Emine Hanım ile olan evliliğinden Meryem Ayöz ve Fatma …. Hanım adlarında iki kızı dünyaya gelmiştir. Hüsam’ın Emine Hanım’dan boşandıktan sonra tekrar evlenip evlenmediği, kaç yılında vefat ettiği şimdilik bilgimiz dâhilinde değil.
Mustafa ve Fadime çiftinin 1898 doğumlu olan Hüsam Sarıbaş’tan başka Mevlüt Sarıbaş adında bir oğlunun daha olduğunu biliyoruz. Mevlüt’ün de Mustafa adında bir oğlu vardır. Mustafa Sarıbaş’ın da 1960’lı yıllarda akrabalarının bulunduğu Yeşilova köylerinin birine taşındığı ve orada vefat ettiği malumumuzdur.
Bu değerlendirmeyi yaparken dayandığımız kıstas, yukarıda adı geçen şahısların yaşadıkları ev ve aile mülklerinin yan yana ve bir arada olmasıdır.[100]
Deli Mahmut hakkında anlatılanlar; onun asabi bir mizaca sahip olduğu, bu yüzden de “Deli” lakabıyla anıldığı çocukluğumuzda aile büyüklerinden dinlediğimiz söylentiler arasındadır.[101]


DİP NOTLAR;


[1] Mehmet Yaşar ERTAŞ, Pamukkale Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi.” XV ve XVI ncı Yüzyıllarda Hambat Bölgesinde Yerleşim ve Nüfus.”
[2] Serkan SARI, Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı. “XV ve XVI yüzyıllarda Menteşe, Teke ve Hamid Sancağı Yörükleri Doktora Tezi”
[3] Başbakanlık Arşivi Belgelerine Göre Osmanlı İmparatorluğunda Oymak, Aşiret ve Cemaatler, s: 292
[4] Avarız- ı divaniye; Fevkalade haller, özellikle harp sebebiyle tahsil olunan gayrı mukannen yani kanuni olmayan vergi. (Ferit DEVELLİOĞLU, Osmanlıca – Türkçe Ansiklopedik Lügat.)
[5] Nim Çift: Bir çift öküz ile işlenebilecek arazinin yarısı.
[6] Bennak; Osmanlı tebaasından olan, yeri yurdu olmayan, ancak kazanç sahibi olanların tımar sahibine ödedikleri vergi. Buna “Caba” vergisi de denir. (Ferit DEVELLİOĞLU, age. 1.cilt s: 204
[7] Serkan SARI age.
[8] Hayati KUZUCU, oğuzname.blogcu.com “Burdur Tarihi Geçmişi Üzerine” 7 nci madde.
[9] Muhtemelen Celali isyanları sırasında. Unutulmamalıdır ki, namlı Celalilerden Katırcıoğlu Mehmet paşa, Burdur Gölhisar bölgesindendir. Yıllarca etrafı haraca bağlamış, halka çok zarar vermiştir.  Yakalandığında af dilemesi ile devlet tarafından affedilmiş, Karaman Beylerbeyiliğine tayin edilmiştir. Bu görevde iken bir fermanla, devam etmekte olan Girit’in fethi için görevlendirilmiş ve burada şehit olmuştur.
[10] Arif Sarı, Danişmendli Türkmenlerinin Yurtları Hakkında, Sayfa; 36
[11] Arif Sarı, age makale, sayfa 33
[12] Arif Sarı, age makale, sayfa; 37. “Akkoyunlu hizmetine giren birçok Türkmen reisi arasında Dulkadirli tebaasından olan Kara Bey, Bayat boyu beylerinden Abdi ve Hüseyin Bey de bulunmaktaydı.”
[13] Örnek; Receplü Avşarı, Şereflü Avşarı, Kara Alili, Civanşirli vb.
[14] Tufan GÜNDÜZ. “XVII ve XVIII yüzyıllarda Danişmendli Türkmenleri” s: 104
[15] Tufan GÜNDÜZ age. S:104
[16] Topaloğlu sülalesinin atası olan“Ali Mirza” nın adı, kendisinden sonra torunlarından hiç kimseye ad olarak verilmemiştir. Biz, bu nedenle “Mirza” sözcüğünün ad olarak değil, yönetici (veya baskın karakter)  durumunda olması dolayısıyla mensubu olduğu aşiretin kendisine yakıştırdığı bir unvan olduğu kanaatindeyiz.
[17] Yusuf HALAÇOĞLU, “XVIII yüzyılda Osmanlı İmparatorluğunun İskân Siyaseti ve Aşiretlerin Yerleştirilmesi.”
[18] Tufan GÜNDÜZ “ XVII ve XVIII yüzyıllarda Danişmendli Türkmenleri”. Ayrıca “Danişmendli Türkmenleri, Kırşehir, Nevşehir-Aydın Hattında Aşiretler”, Tufan Gündüz, Yeditepe Yayınları
[19] Tufan GÜNDÜZ, age. S: 133
[20] Tufan GÜNDÜZ age. S: 136
[21] www.turkmenhost.com sayfa: 42/161. Ayrıca;”Arşiv Belgeleri Işığında Çardak Tarihi, Muzaffer ÇETİN – İbrahim İMAMOĞLU”  kaynak açıklamamakla birlikte, Karalı ve Sermayeli aşiretlerini de Avşar boyundan saymaktadır.) Bak; sayfa 34)
[22] “XV ve XVI ncı yüzyıllarda Hambat Yöresinde Yerleşim ve Nüfus. Mehmet Yaşar ERTAŞ, Pamukkale Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Sayı 11, 2012 Sayfa; 153 - 167
[23] Ferit DEVELLİOĞU, age. S: 758 Mir-za; “İranlılara mahsus bir asalet unvanı, beyzade. Kelimenin sonuna getirilirse (Haydar Mirza gibi): nesepçe büyüklüğe delalet eder. Kelimenin başına getirilirse (Mirza Hüseyin gibi) alelade, efendi, bey manasına gelir.” (Mir-za kelimesinin asalet unvanı olarak kullanılışına Timurlu ve Akkoyunlu gibi İran ve Ortaasya’daki Türk Hanedanlarında şahit oluyoruz. Ör: Ebu Said Mirza, Yusufça Mirza vb.)
[24] 18 nci yy. Başlarında mecburi iskân siyasetinin uygulandığı sıralardaki olaylar göz önüne alınırsa, çobanların söylediklerinin gerçeği yansıttığı anlaşılır. Zira Karalı aşireti o tarihlerde umumi emniyeti ihlal eden pek çok olayın müsebbibi olarak görülüyor. İskân yerlerini terk ederek tekrar eski hayat tarzına dönmek istemeleri,  ekili arazileri hayvanlarına yedirerek talan ettirmeleri, vergi tahsili ile ilgili anlaşmazlıklar, Beylerli köyündeki su değirmenlerinin cebren zapt edilmesi vb. olaylar sıralanabilir.
[25] Muzaffer Çetin – İbrahim İmamoğlu, “Arşiv Belgeleri Işığında Çardak tarihi” Denizli Büyük Şehir belediyesi Kültür Yayınları, 2018
[26] Muzaffer ÇETİN-İbrahim İMAMOĞLU, age.
[27] Muzaffer ÇETİN-İbrahim İMAMOĞLU, age. S:79 / 80
[28] Muzaffer ÇETİN-İbrahim İMAMOĞLU, age. S:91
[29] İlber Ortaylı, Türkiye Teşkilat ve İdare tarihi, Sayfa; 128
[30] Vergi toplamakla görevli kimseler, bir anlamda “Tahsildar”
[31] Tufan Gündüz, Anadolu’da Türkmen Aşiretleri, Bozulus Türkmenleri. 1540 - 1640
[32] Bu cami hakkında söyleyebileceklerimiz şunlardır; Bugün Saraylar Mahallesi (o tarihlerde Musalı Mahallesi) ile Koltukçulu mahallesini birbirinden ayıran Çaydere kıyısında bir cami vardı. Bu cami 1975 yılında minaresine yıldırım isabet etmesiyle yıkıldı. Kethüda Ahmet Ağanın yaptırdığı cami muhtemelen bu cami idi. Caminin sol tarafında, bir zaman okul olarak kullanılan iki katlı ahşap bir bina ile cami avlusu içerisinde bir Kuran okulu vardı. Tüm bunlar, mezkûr camiin betonarme olarak yeniden inşası sırasında yıktırılmış, bugünkü estetikten yoksun ruhsuz yapı meydana gelmiştir. Bir diğer husus, “Arşiv Belgeleri Işığında Çardak Tarihi” isimli eserin kapağında verilen cami figürü ile geri plandaki evlerin görüntüleri Çardak köyüne ait değildir. Bu resimde, uzaktan da olsa görülen dağ siluetleri de Maymun Dağı’na ait değildir. Kitabın kapağında kullanılan resim, şimdi adını hatırlayamadığımız bir kitapta gördüğümüz ( ki, bir yabancı gezgin tarafından trenin penceresinden, dolayısıyla 1884 yılından sonraki yıllarda trenle seyahat halinde iken yapılan ) belki başka bir Çardak köyünün resmi olduğunu söyleyebiliriz.
[33] Muzaffer ÇETİN-İbrahim İMAMOĞLU, age. S:91
[34] Muzaffer ÇETİN-İbrahim İMAMOĞLU, age. S:99
[35] Muzaffer ÇETİN-İbrahim İMAMOĞLU, age.S, 111
[36] Muzaffer ÇETİN-İbrahim İMAMOĞLU, age.S, 119
[37] Muzaffer ÇETİN-İbrahim İMAMOĞLU, age.S, 125  Ayrıca bu nüfus sayımları (BOA-NFS.d.1575-67 ve BOA-NFS.d.1574-11) ile ilgili olarak bir değerlendirme yapmak gerekirse; Yaş kısımlarında verilen bilgilere ihtiyatla yaklaşmak gerektiğini görüyoruz. Zira 6 ay aralıkla yapıldığı söylenen iki nüfus sayımında kişilerin yaşları ile ilgili fahiş hatalar olduğu ilk başta görülmektedir. Örnek vermek gerekirse, Kethüda Ali Ağa bu nüfus sayımlarının birinde 60 diğerinde 65, İsmail Ağa, birinde 35 diğerinde 30 olarak kaydedilmiştir. Keza çocukları, Ali bir defterde 10 diğerinde 12, Musa bir defterde 1, diğerinde 10 yaşında olarak kaydedilmiştir. İbrahim ve Veli’nin doğum tarihlerinde bir farklılık yoktur. Nüfus sayımlarından hangisinin önce yapıldığını bilmiyoruz.

[38] Muzaffer ÇETİN-İbrahim İMAMOĞLU, age. S:99
[39] Ferit DEVELLİOĞLU, age. S: 1260. “Ter:1.  Yaş, ıslak, rutubetli. 2. Taze. Ter-bıyık; taze bıyıklı, bıyığı yeni çıkmış gibi bir anlam çıkıyor.”
[40] Muhtemelen 1838 yılında.
[41] Muzaffer ÇETİN-İbrahim İMAMOĞLU, age, S:99
[42] Ferit DEVELLİOĞLU, age. S: 99. “Şabb: Genç. Şabb-ter, “Bıyığı yeni çıkmış genç”
[43] Muzaffer ÇETİN-İbrahim İMAMOĞLU, age. S:111
[44] Hatırladığımıza göre 1966 yılı imar planlarına göre Çardak’ın doğu tarafında, Afyon – İzmir karayolunun hemen kuzeyinde bulunan yer Asri Mezarlık yeri olarak gösterilmiş. Dolayısıyla halktan atalarının kemiklerini alarak yeni mezarlığa nakletmeleri istenmiştir. Bu talimata bir kısım halk itibar ederek atalarının kemiklerini asri mezarlıkta yeni mezarlarına defnetmişler, büyük bir çoğunluk ise (ki aralarında maalesef bizim ailemiz de vardır) mezarları olduğu gibi bırakarak tahrip olmasına, yerlerinin kaybolmasına sebep olmuşlardır. Atamız Hacı İsmail Ağa ve oğulları Ali, Veli ve İbrahim Ağa’nın mezar taşlarını sülaleden merhum Rıza ARISOY yeni mezarlığa naklederek kaybolmasını önlemiştir. Bu bakımdan merhuma minnet borçlu olduğumuzu ifade etmek isteriz. Keşke bu taşlar ile birlikte kemikleri de nakledilmiş olsa idi. Eski Çardak köyünün güneyinde bulunan ve bugün içinde Merkez ilkokulu, Orman Müdürlüğü ve Çok programlı Lise gibi resmi binalar ile konutların bulunduğu mezarlık ile mezkûr karayolunun güneyindeki (ve demiryolunun kıyısında) bulunan diğer mezarlık da aynı akıbete uğramıştır. Mezarlıkların tahrip edilerek başka amaçlar için kullanılmasını, o mezarlıklarda yatanların torunları olarak esefle karşılıyoruz. Bize göre bu işlem ile Çardak tarihi katledilmiştir.
[45] Tufan GÜNDÜZ, age. S: 61. “Boy beyi: Yeni İl, Bozulus, Halep, Dulkadirli gibi büyük Türkmen teşekküllerinde aşiretler birliğinin başında “Boybeyi” unvanlı kişiler bulunmakta idi. Boybeyi’leri aşiretlerin tümünü temsil etmek üzere aşiret ileri gelenleri, ihtiyarları ve kethüdalarının teklif etmesi ve merkezi yönetimin onaylaması ile seçiliyordu. Merkezi yönetim boybeyi seçilen kişinin vergi toplamaya gücü yeten olup olmadığına bakıyordu. Bu yüzden daha önceden boybeyi’liği yapmış olan ailelerin çocukları “layık ve müstehak” olmak şartıyla tercih ediliyordu.”
[46] Anlaşılan, o zamanlarda bir aile içerisinde aynı isim iki çocuğa da verilebilmekte idi. Aynı ismi taşıyan iki çocuktan büyük olan “Büyük”, diğeri “küçük” sıfatı ile tefrik ediliyordu. Nitekim Hacı İsmail Ağanın ailesinde de bu durumun olduğu görülmektedir.
[47] Muzaffer ÇETİN-İbrahim İMAMOĞLU, age, Sayfa: 99
[48] “Kethüda” unvanının Tanzimat fermanından sonra yapılan idari düzenlemeler sırasında kaldırılmış olduğu, İsmail Ağa’nın bu unvanla anılmamasından anlaşılıyor.
[49] “Ali TOKÖZ, “tarihin Bir Döneminde Dazkırı ve Çevresinde Yaşanan Olaylar”
     “Dahiliye Nezaret- i Celilesine, Dazkırı nahiyesinin Çardaklı Karyesi ahalisinden Rıza Bey’in hanesini basarak bazı eşya gasp ve mumaileyhin kayını Derviş Efendiyi tehlikeli surette cerh ile firar eden asker firarisi Halil ve biraderinin derdesti için müteaddid müfrezeler tayin ve izam olunduğu Karahisar Mutasarrıflığı vekaletinden bildirilmesi üzerine eşirra- yı merkumenin behemahal elde edilmesi cevaben yazıldığı maruzdur…”. S: 198. Ayrıca bak:  Muzaffer ÇETİN -  İbrahim İMAMOĞLU, age. S: 261
[50] Yrd. Doç.Dr. Nuri Köstüklü. “Milli Mücadele’de Denizli, Isparta ve Burdur Sancakları. Kültür Bakanlığı/1217 S: 96, 162.
[51] Kadılar sülalesi üzerinde araştırma yapmaya değer bir konudur. Yanılmıyorsak Dazkırı, 1800’lü yıllara kadar “Kaza” statüsünde idi. Yani kadı atanan bir yerleşim merkezi idi. Bu hüviyetini 1830’ lardan sonra yapılan idari düzenlemelere kadar muhafaza etmiş ise de bu tarihten sonra “Nahiye” statüsüne indirilmiş ve ancak 1957 yılında tekrar ilçe haline getirilmiştir. İşte, Kadılar sülalesinin ilk atası bu kadılardan biridir. Sait Özkök’ün eşi Adile Özkök’ün diğer kardeşi Hafsa Hanım, Rıza Bey’in kardeşi Ali Efendi’nin eşidir. Yani amca ve yeğeni “bacanak”tırlar.
[52] Şahısların gerek nüfus bilgilerine ve gerekse torunlarına ulaşmakta sıkıntı çektiğimizden kesin bilgiye dayanması gereken doğum ve ölüm tarihleri gibi bilgileri tahmini olarak vermemiz mazur karşılanmalıdır. Ki biz, adı geçen bu şahısların çoğunu çocukluk yaşlarımızdan biliyor ve tanıyoruz. Bu bakımdan da tahmini olarak verdiğimiz tarihler de gerçeğe yakındır diye düşünüyoruz.
[53] 1911 yılında Rıza Bey’in konağının basılması hadisesi.
[54] Burada bir açıklama yapmak zaruri görünüyor. Şöyle ki; Topaloğlu sülalesinin Ali Ağa, Veli Ağa ve kısmen de olsa Büyük Hacı Mehmet kollarından gelenlerin büyük ekseriyetinin sülale içi evlilik yapmış oldukları görülüyor. Ali Ağa kolundan Hüseyin Ağa, kızı Eşe Hanımı Cemallı mahallesinden Hacı Mustafa oğlu Ali Efendi (Kocatürkmen) ile evlendirmiştir ki, Eşe Hanım’ın kayın validesi Veli Ağa’nın kızı Ayşe Hanım’dır. Yine Hüseyin Ağa diğer kızı Şefika Hanımı da amcası Veli Ağa’nın oğlu Hacı Ahmet Ağa ile evlendirmiştir. Hacı Ahmet Ağa, kızlarından Nuriye Hanım’ı kayın biraderi Rıza Bey’in oğlu Hüsnü ile, diğer kızı Nezide Hanım’ı kardeşi Hacı Ömer Ağa’nın oğlu Fahrettin ile, yine diğer bir kızı Vesile Hanım’ı da yine kardeşi Hacı Yahya Ağa’nın oğlu Muhittin ile evlendirmiştir. Büyük Hacı Mehmet İse, kızı Meryem Hanım’ı yeğeni Hacı Yahya ile, diğer kızı Dudu Hanım’ı da Hüseyin Ağa oğlu Halil İbrahim ile evlendirmiştir. Büyük Hacı Mehmet, küçük oğlu Molla Yusuf’u kardeşi Küçük Hacı Mehmet’in kızı Medine hanım ile evlendirmiştir. Daha çok örnek vermek mümkündür. Kısaca, sülale dışından olanların anlamakta zorlanacakları bir durum.
[55] Halil İbrahim, genç yaşta vefat eden eşi Dudu hanımın cenazesi başında duygu yüklü bir ağıt yaktığını Delal kızı Emine Buhurcu’ya atfen rahmetli Ulviye Okumuş’tan dinlemiştik.
[56] Tığoğlu sülalesinden Molla Abdullah’ın kızı.
[57] “Kösde” kelimesinin köstebek kelimesi ile bir ilgisi var mıdır bilmiyoruz. Ancak,”Kösde” kelimesi “kösdü” kelimesinin ya Çardak ağzındaki söylenişi olmalıdır, ya da yazma veya okuma hatası olmalıdır diye düşünüyoruz. Muhtemelen köstebek kelimesinin Çardak ağzındaki telaffuz biçimi olan “Kösdü” kelimesi Nüfus kayıt Defterlerine yazım hatası sonucu “Kösde” olarak geçirilmiş olmalıdır. Bu hususa başka bir izah getiremiyoruz. Nitekim Nüfus Kayıt Defterlerine “Turumcuoğlu” adı ile kaydedilen ailenin Çardak ağzına göre söylenişi “Dorumcuoğlu”dur. “Dorumculuk” o günlerdeki ana nakliye vasıtası olan deve ile ilgili bir kelimedir ki, bu aile de zaten “devecilikle” iştigal etmekte imiş. Bir hususu daha nakletmek yerinde olacaktır diye düşünüyoruz. O da şudur. “Kösdü” kelimesi deri yüzeyinde iltihaplanma nedeniyle açılan derin yaralara verilen addır. Anlatılanlara göre bu yaraların nedenini araştırdığımızda, bu yaralanmalara “Stofilococ” türü bakterilerin yol açtığı bir enfeksiyon olduğu anlaşılıyor.  O tarihlerde bu yaraları tedavi edecek antibiyotik türü bir ilaç bulunmadığından muhtelif otlardan elde edilen bir merhem ile tedavi edilmeye çalışıldığını tahmin ediyoruz. Bizim çocukluğumuzdan hatırladığımıza göre bu yaraların tedavisinde izlenecek yol şudur,  iltihap nedeniyle kızarmış olan ağrılı şişliğin üzerine bildiğimiz lokum yayılarak temiz bir bez ile sarılır ve bu şekilde yaranın tamamıyla olgunlaşarak cerahatlenmesi sağlanır, cerahat de yara sıkılarak çıkartıldıktan sonra kendiliğinden kurumaya bırakılırdı.
[58] İsmini tespit edemedik. Ancak bugün Kocazeybek ve Tunalıoğlu soyadlarını taşıyanların büyük atası olan şahıs. Bu şahsın, Hacı İsmail Ağa’nın silahşoru olduğunu torunlarından Ziya Kocazeybek’ten dinlemiştik.
[59] Vekaleten boşama var mıdır bilmiyoruz !...
[60] Meryem Hanım, Hacı İsmail Ağa’nın kardeşi Hüseyin Pehlivan’ın eşi olup bilahare mumaileyha Hacı İsmail tarafından nikâhlanmış ve bu evlilikten de Büyük Hacı Mehmet’in dünyaya geldiği “Hüseyin Pehlivan” kısmında anlatılmıştı. Dolayısıyla Fadime Hanım, Büyük Hacı Mehmet’in dayı kızı olmaktadır.
[61] Dağdaki eşkıya bir bakıma Topaloğlu ailesinin silahlı gücüdür. Topaloğlu ailesinin lojistik desteği karşılığında onların kirli işlerini yapmakta, Çardak’ı diğer eşkıya gruplarından da muhafaza etmektedirler.
[62] Elif Hanım’ın, kardeşi Veli için yaktığı ağıttan bir beyit; “Veriverin kıratımın yemini / Kanlı derbentlerde sürsün demini.”
[63] Bu olayı nasıl yorumlayacağımızı bilemiyoruz. Büyük Hacı Mehmet, kayın biraderi olan Dolma Velisi’nin ikinci hanımını elinden alıyor, bilahare öldürülmesinde rol üstleniyor ve bu yetmiyor gibi, oğlunu da maktulün kızı ile evlendiriyor ve oğlu vasıtası ile de malına mülküne adeta el koyuyor. Doğrusu bizim anlayışımıza göre tahammül edilmesi zor bir durum.
[64] Merhum, bu evlilik olayı için “saraydan bir gül kopardım” diye böbürlenirmiş ( Döndü Selçuk’un anlatımlarından)
[65] Büyük Hacı Mehmet’in oğlu “Deli” İsmail İle Veli Ağa’nın oğlu İsa hem kuzen, hem de “bacanak”tırlar.
[66] Cevdet Türkay, age. Sayfa 88, 413.”Haydan” Aşireti / cemaati Arap taifesindendir. İskân yerleri Şam ve Alaiye Sancaklarıdır.”
[67] “E” kapalı “é”dir. Dolayısıyla bu kelimenin sözlükte “Üzüntü” anlamına gelen  “Esef” kelimesiyle bir ilişkisi yoktur.
[68] Büyük Hacı Mehmet’in ikinci eşi Fadime Hanımdan dünyaya gelen oğlu Osman’ın doğum tarihi mutlaka 1879 yılından önce olmalıdır. Zira Fadime Hanım’ın üçüncü eşi Delaloğlu Osman Efendiden olan ilk çocuğu Hatice Sayın 1879 doğumludur. Osman’ın Çanakkale’de şehit olduğu haberi doğru ise 40 ile 45 yaşları arasında askere alındığı söylenebilir.
[69] Fadime Hanım’ın Büyük Hacı Mehmet ‘i terk etmesine sebep olarak, adı geçenin tekrar ilk eşine (Elif Hanım’a) ilgi duyması gösteriliyor. Nitekim bu ilginin sonucu olarak 1878 yılında Molla Yusuf dünyaya gelmiştir ki ağabeyi Osman’dan birkaç yaş küçüktür.
[70] Topaloğlu Küçük Hacı Mehmet’in ikinci eşidir.
[71] Bu hadise, bize garip görünse de, Gaziantep'te iskân edilen İlbeyli Türkmenlerinde de bu âdetin olduğunu Âşık Hasan Hüseyin’in yaktığı veya aktardığı bir ağıttan anlıyoruz. Ağıt, düşmanlarınca tuzağa düşürülerek öldürülen bir şahsın ağzından yakılmıştır. Ağıt şöyle;
 “Dayıma söyleyin de atıma binsin
Aynalı mavzeri de tellala versin
Avradım çok güzel de Mehmet Bey alsın
  Anam, anam al ile avladılar bizi….”
[72] Ortalama insan ömrünün 55 – 60 yıl olduğu bir zamanda Hacı İsmail Ağa oldukça ileri bir yaşta üçüncü evliliğin yapmıştır. Bu konuda merak edilen bir diğer husus da Hacı İsmail Ağa’nın bu evliliği yaptığı sırada ilk iki eşinin hayatta olup olmadığı sorusuna verilebilecek bir cevabımızın olmadığıdır.
[73] 1832 yılından itibaren 1844 yılına kadar fasılalarla düzenlenen Nüfus Kayıt Defterlerinde bugün “Hacı İbişler” olarak bilinen sülalenin adı “Tuyuroğlu” sülalesi olarak geçmektedir ki bu sülale hakkında da ileride bilgi verilecektir. Bu sülaleden olan Hacı İbişoğlu Osman’ın, Yusuf adında bir oğlu ile, Ayşe, Döndü, Fadime, Faden ve Emine Hanım olmak üzere beş kızı vardır.
[74]  Çanakkale cephesinden şehadet haberinin gelmesi üzerine Küçük Hacı Mehmet’in oğlu İbrahim için yaktığı ağıtın bize ulaşabilen iki mısralık kısmı şöyledir; “Benim oğlum bir değil de beş idi / Sarı İbrahim’im hepisine baş idi”
[75] Kürdoğlu Mustafa’nın annesi Emine Hanım, Hacı İbişoğlu Osman’ın kızı olup sülalede “Yaylacı” lakabıyla bilinir. Dolayısıyla, Küçük Hacı Mehmet’in ilk eşi Ayşe Hanım ve Hacı Ömer Ağa’nın eşi Döne Hanım ile kardeştirler.
[76] Küçük Hacı Mehmet’in çocukları soyadı kanunu çıktıktan sonra topluca “Sayın” soyadını almışlardır.
[77] Bu konu ile ilgili olarak kardeşi Celal Sayın’dan mealen dinlediklerim şunlardır. “Celal Sayın 1936 yılında Denizli’de Tugay Komutanlığında askerlik görevini yapmaktadır. Fahri Sayın, Burdur’un Yeşilova ilçesi ile Denizli arasında at arabası ile nakliyecilik işi de yaptığından bir gün, at arabası ile Denizli’ye gelmiştir. Beraberinde arkadaşı Nafi Kaçar da vardır. O da arabası ile gelmiştir. İşlerini gördükten sonra kardeşi olan Celal Sayın’ı da ziyaret eder ve arkadaşı Nafi Kaçar ile gecenin karanlığında Çardak’a dönmek üzere hareket ederler. Hayvanlar hisleri ile yolu karanlıkta yolu takip ederlerken muhtemelen sürücüler de uyumuşlardır. Bugün “Pınarkent” olarak bilinen ve o günkü adıyla “Böceli” denilen mevkide uyku nedeniyle olsa gerek, trenin geldiğini fark edememişlerdir. Nafi kaçar trenden önce hemzemin geçitten zarar görmeden geçmiş, Fahri ise muhtemelen uykuda olduğundan, Demiryolu hemzemin geçidinde tren çarpması sonucunda feci şekilde ölmüştür. Cenaze nakil imkânları bugünkü gibi olmadığından Kocabaş Kasabası mezarlığına defnedilmiştir.
[78] Yukarı paragrafta, Kezban Torlak Hanım için verdiğimiz doğum tarihi resmi kayıtlara dayansa da hatalı olduğunu düşünüyoruz. Zira Kezban Hanım ile kardeşi Rukiye Hanım arasında en az üç yaş farkı vardır ve doğum tarihini 1915 /16 yılı olarak kabul etmek gerekir. Maddi delil olarak şunu gösterebiliriz. Kezban Hanım’ın ilk eşi Topaloğlu sülalesinden Rıza Bey ‘in oğlu Hüsnü Orulkaya’dır ve bu evlilikten olan tek çocukları Rukiye (resmi kayıtlarda Huriye) 1930 yılında dünyaya gelmiştir. Dolayısıyla Kezban Hanım’ın doğum tarihini 1919 yılı olarak kabul edersek kızı Rukiye’nin doğumu sırasında 11 veya 12 yaşlarında olduğunu da kabul etmek gerekir ki, bu da doğaya aykırıdır. Sonuç olarak Kezban Hanım’ın doğum tarihini en geç 1916 yılı olarak kabul etmek daha mantıklıdır diye düşünüyoruz
[79] “Deli” resmi kayıtlarda yer alan bir lakap değildir. Anlatılanlara göre Mahmut’a bu lakap gözü pekliğinden ve biraz da asabi mizacından dolayı takılmıştır. Torunu Mahmut ile karıştırmamak için biz de bu lakabı ile anmaya devam edeceğiz.
[80] Mecburi iskân dönemini bir yetişkin olarak yaşadığı göz önünde bulunduruldu.
[81] 1730 -1744 arasında cereyan eden Osmanlı İran savaşlarına katılmış olması dikkate alındı.
[82] Babası Topal Mehmet’in 1744 yılında askerden dönmüş olabileceği tarih dikkate alındı.
[83] 1832 yılında yapılan nüfus sayımında 60 - 65 yaş aralığında olduğu dikkate alındı
[84] 1832 nüfus sayımında sağ olduğuna dair bir emare görülmediğinden, sayımdan önceki bir tarihte ölmüş olabileceği değerlendirilmiştir.
[85] Doğum ve ölüm tarihleri nüfus kayıtlarına göre.
[86] Doğum tarihi Nüfus kayıtlarına göre, ölüm tarihi, tahmini olarak verilmiştir.
[87] 1833 yılı veya sonrasında yapıldığı düşünülen sayımın sonucuna göre düzenlenen Nüfus Kayıt Defterlerinin muhtelif zaman aralıklarında güncellendiği unutulmamalıdır.
[88] Muzaffer Çetin – İbrahim İmamoğlu, age. Sayfa; 98
[89] Biz bu Ahmet’in, bu kolun ikinci atası durumunda olan “Kör” lakaplı Ahmet olduğu kanaatindeyiz. Amcası durumunda olan Kethüda Ali Ağa da “Yekçeşm” (yani kibarca bir gözü kör) sıfatıyla kaydedildiğine göre “Körlük” herhalde Topaloğlu ailesinin “alamet- i farikası idi…
[90] Muzaffer Çetin – İbrahim İmamoğlu, age. Sayfa; 104

[91] Muzaffer Çetin – İbrahim İmamoğlu, age. Sayfa; 122
[92] Örnek vermek gerekirse; 1.Önceki kayıtlarda “Abdurrahman”ın adı görülmekte iken, bu cetvelde kayda girmediği görülmektedir. 2. Yine önceki kayıtlarda Topaloğlu Ahmet’in baba adı “Mahmut” olarak geçmesine rağmen bu cetvelde “Mehmet” olarak geçmektedir. 3. 1838 yılında doğan Süleyman’ın oğlu Süleyman 35 yaşında gösterilmiştir. Belgede okuma hatası yoksa bu durumun “maddi hata” olarak değerlendirilmesi tabiidir.
[93] Muzaffer Çetin – İbrahim İmamoğlu, age. Sayfa; 128
[94] Kaynaklarda Geygeller, genel olarak Batı Toroslar bölgesinde konar-göçer bir hayat tarzı sürdüren Avşar boyuna mensup bir Yörük topluluğu olarak tanımlanmaktadır. Bahsedilen şahsın “Geygel” olarak lakaplandırılması asabi mizacından dolayı imiş. Zira Geygel Yörükleri kavgacılıkları ve aksi tavırları ile tanınmaktalarmış. (Hüsamettin Selçuk’un tarafımıza anlatımlarından)
[95] Kıralı lakaptır. Bahsedilen şahsın kesin adını şimdilik bilmiyoruz. Kıralı’nın eşi, Alevioğlu ailesinden “Rukiye” Hanımdır ki kendisini hayal meyal hatırlıyoruz. Yanılmıyorsak 1965 yılında vefat etmişti. O sıralarda oldukça yaşlı ve vefatı sırasında da muhtemelen 80 yaş civarında idi. Kıralı – Emine Hanım çiftinin Ayşe Hanımdan başka, Ömer Erdoğan adında bir oğlu ile Döndü Manav adında bir de kızı daha vardır.
[96] Hatice Akpınar Hanım’ın kocasının ilk eşinin kimliğini, hangi sülaleye mensup olduğu vs. şimdilik meçhulümüzdür. Yalnız “Koni” lakabıyla bilinen “Mehmet Akpınar” adında bir oğlunun olduğunu biliyoruz.
[97] Şahinkaya ailesinin atası olan Osman Efendi, 1900’lü yılların başlarında Çardak’a gelip yerleşmiştir. Aslen Isparta’nın Eğirir ilçesi köylerindendir. İlk eşi …. Ailesinden …… hanımdır. Bu evliliğinden Emine Güdücü adında bir kızı ile Hüsam ve “Tokur” lakaplı Mehmet Ali Şahinkaya adlarında iki oğlu dünyaya gelmiştir. İkinci evliliği ise aslen Gemiç köyünden olan Hanım’dır.
[98] Hüsamettin Selçuk’tan dinlediklerimize göre, aslen Yeşilova’nın Armut köyünden olan Mustafa Efendinin kardeşlerinden İbrahim, Armutlu soyadını taşıyanların atasıdır. Ali, Mehmet Aytekin’in eşi Fadime Hanım’ın babasıdır. Şimdilik adını hatırlayamadığımız ……. Hanım ise Kavaklıoğlu ailesinden …. nın eşidir.
[99] Emine Hanım, Hüsam’dan boşanma yolu ile ayrılmış ve “Canavar” lakabı ile bilinen  Ali Aytekin  ile ikinci evliliğini yapmıştır..
[100] Topaloğlu Mehmet’in torunu olduğunu sandığımız Nafi Kaçar’ın(Topaloğlu Süleyman’ın torunu olabilir)  evi Musalı mahallesindedir. Musalı’daki ev, Nafi Kaçarda anne tarafından kendisine miras yoluyla intikal etmiş olmalıdır.
[101] Topaloğlu Hüsamettin Selçuk’tan dinlediğimiz rivayete göre, “Deli” Mahmut’un, bir kavga esnasında Kalaycıoğlu sülalesinden yedi kişiyi öldürdüğüne dair bir rivayeti (bize göre hilafı hakikat olsa da) mumaileyhin asabi mizacını göstermesi bakımından zikretmeden geçemedik.