12 Aralık 2010 Pazar

ÇARDAK TÜRKMENLERİNİN KULLANDIKLARI, ÖZEL SÖZCÜK VE DEYİMLER.

Genel Türkçe sözlükte yer alsa da, Çardak halkının eskiden veya halen seyrek olarak kullanmakta olduğu bazı özel sözcük ve deyimleri de, unutulmamaları için burada kaydetmeyi uygun gördük

Bu kelime ve deyimler, çocukluğumuzdan beri zihnimizde yer eden, Çardak dışında pek duymadığımız, ama yüzde yüz Türkçe olan yerel kelimelerdir. Eş anlamlıları, Anadolu’nun diğer şive ve ağızlarında elbette bulunmaktadır.

Acışmak: İmrenmek, kıskanmak.

Alayga: Kişiyi aşağılayıcı lakap. “Alayga asmak” şeklinde kullanılır.

Annaç: Bir şeyin karşısı. Örneğin “anacımda durma” deniliyorsa “ karşımda durma” demektir. Yer Tarif ederken, “ direğin annacında” deniliyorsa, “direğin karşısında” demektir.

Akıbat: Avukat.

Aralaş: Uzaklaş, defol..

Aruğru: Oh olsun!

Avırt: Yanak

Avayıt: Bir düğüne davetiye karşılığında götürülen para veya kap kacak şeklindeki hediye..

Azaysız: Kural tanımaz, deli dolu.

Birçek: Başın, öne yakın yan taraflarından aşağıya sarkan uzun saç. Bu kelime de kadın küfürlerinin ana malzemelerindendir. Kelime, Çardakta bugün pek kullanılmamakla birlikte Doğu Anadolu ve Azerbaycan ağızlarında hale kullanılmaktadır.

Buymak: Donma derecesinde üşümek,

Böğü: Zehirli örümcek.

Başdak: Bu kelimenin asıl anlamını şimdilik tesbit edemedik. Ancak olumsuzluk ifade eden "başdaksız" şeklinde günlük konuşmalarda kullanılmaktadır. Buradan hareketle kelimenin terbiyesiz, saygısız, küstah vb. anlamlar taşıdığı söylenebilir.

Başdil: Kara büyü. Nasıl yapıldığı ayrı bir otantik tetkik mevzuudur. Başdil ile, bir ailenin bireylerinin birbirlerine düşman haline getirilebileceği, kişiyi çaresiz derde düşürebileceği vb. etkileri olduğuna inanılır. Hiç kimse yapanı da yaptıranı da hoş karşılamaz, ama yapmaktan ve yaptırmaktan da asla geri durmazlar.

Boduç: Küçük su testisi.

Böörek: Böbrek.

Büğlü: Trompet. Pistonlu, nefesli bir müzik aleti. Çardak düğünlerinde klarnet ile birlikte kullanılmakta idi. Bu gün kullanılmıyor. Bu çalgıyı düğünlerde Avdanlı Osman Sarı çalardı.

Buy: Tek başına herhangi bir anlamı olmayan bu sözcük, kısa dua ve beddualarla birlikte kullanıldığında ifadeye içtenlik katar. Ör: “Buy yerler yesin”, veya; “buy kurban olum” gibi.

Bodiye: Okul önlüğü

Calacabbar: Bir işe şevkle sarılan, becerikli, çalışkan kimseleri nitelemek amacıyla kullanılan bir kelimedir.

Calba: Bir tür ada çayı. Kaynatılarak elde edilen suyu, özellikle hayvanların harici yaralarında mikrop öldürücü olarak kullanılır.

Cıdır: Yüzde sivilceden, ellerde ise soğuktan çatlama ile oluşan yaralar.

Cıbır: Maddi hiçbir şeyi olmayan, her şeyini kaybetmiş kişi.

Cığışdak: Sarı çiçekli, parlak yapraklı bir bitkinin adı..

Cımbıldak: 1. Sözünde durmayan, sözüne güvenilmeyen erkek. 2. Hareketleri dengesiz ve kadınsı erkek.

Cırbık: Yağmur altında sırılsıklam olmak. “Cırbığı çıkmak” şeklinde kullanılır.

Cırganak: Meyve veya sebzenin ezilerek çıkarılan suyu.

Cimcirmek: Çimdiklemek

Civ: Kir, pasak. Temiz ve tertipli olmayan kadınlar için “civli” şeklinde kullanılır.

Cöh: Eli açık, cömert. Zıt anlamlısı: "Deşci"

Cusut: Kurnaz, içten pazarlıklı..

Çaça: Kadın ile erkek arasında gayrı meşru ilişki için aracılık yapan kimse. Muhabbet tellalı.

Çalmak: Müzik aleti çalmak, hırsızlık yapmak gibi eylemleri ifade eden bu kelimenim yalnızca Çardak ağzında olmak üzere yüklendiği iki anlam daha vardır 1. Peynir, yoğurt gibi süt ürünlerini mayalamak anlamında “pendir çalmak, yoğurt çalmak”, 2. Yaraya merhem sürmek anlamında “melhem çalmak” tabirleri kullanılır.

Çeçeron veya çaçaron: Yaramaz, haylaz, kavgacı çocuk.

Çenet: İki bacak ile gövdenin birleştiği yer. “Çenedini ayırmak” iki bacağından tutup vücudu ikiye ayırmak anlamındadır.

Çelmik: Çeçin gözer ile elenmesinden sonra elekten geçmeyen ot, çöp, başaktan oluşan iri samana verilen ad. Çelmik, tekrar döven ile sürülür, çeç yapılarak savrulur. Çelmikten bu şekilde elde edilen arpa buğday, harmanda çalışan kadın ve çocukların hakkıdır. Bakkala verilir, karşılığında, lokum, bisküvi, şeker, çerez alınarak topluca yenir.

Çelen: Toprak örtülü binaların çatılarının en uç kısmı, saçak

Çiğin: Omuz

Çitim veya çirtim: Üzüm salkımından koparılan parça.

Çimişdekli: Henüz yetişme çağında olan neşeli ve hafifmeşrep tavırlı kız çocukları için kullanılan bir sıfat, Civelek.

Çimkeşmek: Vücutta bir yerin kaşınma hissi vermesi.

Çıngı: Kıvılcım

Çömçe: Büyük ağaç kepçe,

Daralemet: Alelacele...

Dayfalmak: Bayılmak, fenalık geçirmek..

Deşçi: Eli sıkı, cimri, nekes. Zıt anlamlısı: "Cöh"

Denelemek: Fazla miktarda arpa, buğday gibi tahıl yiyen küçükbaş hayvanlarda görülen bir sindirim rahatsızlığı.

Deezirmek: Deydirmek, dokundurmak...

Dırtlı: Dertli, hastalıklı..

Dincelmek: Dinlenmek, Yorgunluk atmak.

Dilbaşı: Dil üzerinde oluşan ağrılı kabarcıklar..

Duluk: Şakak. Başın alın ile kulaklar arasında kalan kısmı.

Dığan: Bakırdan yapılmış, iki kulplu, fazla derin olmayan, mutfak gereci. Genellikle süt pişirme işleminde kullanılır.

Düğlek : Küçük kavun.

Dümbürdüdük: 1. Herkesin aynı konuda dedikodu yapması. yaygın dedikodu. 2. Halkın diline düşmek. (Dümbürdüdük olmak şeklinde kullanılır.)

Ellik: Eldiven

Efreeç: Saç üzerinde yufka ekmek pişirmek için kullanılan nesne. Genel olarak çırasız çam tahtasından yapılır.

Enki: Elindeki, önündeki

Evelik: Efelek denilen yabani lahananın Çardak ağzındaki söyleniş biçimi.

Fıcıtmak: Sert şekilde fırlatıp atmak, yere çarpmak.

Fıdıdım: Hızlı hızlı yürümek..

Fıydırmak: Fırlatıp atmak.

Fınıkdırmak: Panikletmek, korkutup sindirmek.

Fışkı : Ahırın temizlendikten sonra, hayvanların ıslak veya rutubetli zeminle temas etmeden yatmaları için zemine yayılan çürük saman vb. şeyler.

Gah: İçinde yağmur suyu biriken taş veya kaya oyuğu. “Kak”

Gaysak: 1.Yara üzerinde oluşan kabuk. 2. Toprak üzerinde oluşan kabuk.

Gavırga: Kavrulmuş mısır, buğday.

Gapınmak: Para bulmak için çabalamak. "Gar gar gapınmak" şeklinde kullanılır.

Gavlamak: 1. Yara üzerinde oluşan kabuğun kendiliğinden kalkması. 2. Toprağın çatlaması.

Gav: 1. Kolay tutuşan bir mantar türü. Kibritin az bulunduğu zamanlarda ateş elde etmek için kullanılırdı. 2. Birinin aleyhinde yapılan dedikodunun ilgiliye duyurulması. ("Gav vermek" şeklinde kullanılır.)

Gede: 1.Yetim, babası ölmüş çocuk 2. Zavallı, fakir

Geez: Galiba, herhalde anlamlarında kullanılır.

Gezek: Meraya çıkarılan buzağı sürüsü.

Gılade: Ayar, duruş.. (Ör.:Gıladeyi bozmamak.)

Gemcinmek: Aşırı istek duymak.

Gırgı: Yakacak olarak kullanılan ince dal kırıkları,

Gicişmek: Kaşınmak. Özellikle alerjik kaşıntılar için kullanılır.

Gicirtgen: Isırgan otu. Yukarıda verdiğimiz “gicişmek” fiili ile “gicirtgen” Otunun ilgisi vardır.

Göbelek: Mantar

Göverti: Yeşillik, Sebze.

Gör: Mezar. Farsça mezar anlamındaki “gor” kelimesinin Çardak Ağzındaki söyleniş biçimidir. Çok para kazanma hırsı olanlar İçin “ görüne mi götürecek” denilerek eleştirilir. Ayrıca kadın. Küfürlerinin ana malzemeleridir. “ Babanın görüne….. “ gibi

Gözer: Genellikle büyükbaş hayvan derisinden yapılan, geniş gözenekli büyük elek. Çeç elemede kullanılır.

Gübür: Süprüntü, süpürgenin topladığı atıklar.

Gücene: 1. Çok gayret sarf ederek, zahmetle. 2. En sonunda.

Gücürgenmek: Bir işi isteksizce yapmak.

Güpürdüm: Koşuşdurmak.

Gudi: 1. Kısa boylu ve şişman kimseleri nitelemekte kullanılan bir deyim. 2. Yuvarlak bir taş ve bu taş ile oynanan bir çocuk oyununun adı.

Gubarmak: 1. Hindilerin kabarmasına verilen isim. 2. Gururla kasılmak.

Haranı: Kapaklı, büyük bakır tencere. Ekmek muhafazası için yakın zamanlara kadar kullanılmıştır.

Haşa: İçine un, buğday konulan çok büyük çuval. Genellikle tezgâhlarda koyun yünü veya keçi kılından dokunurdu.

Hayhırdım: 1.Haykırmak. 2. Bağırış, çağırış

Havıt: Hamut, Deve semeri.

Heng: Kavga, gürültü

Hırışmak: Bir işi yapmamakta direnmek, inat etmek..

Hızan: Çocuk. Çardak'taki yaygın kullanılış şekli çoluk çocuk, ailecek anlamında "hızancak"tır.

Hökütmek: Tartışma esnasında sert bir ses tonuyla rakibe çıkışmak, azarlamak...

Höykürmek: 1. Bağırarak abartılı bir şekilde ağlayıp sızlamak.2. Zikir ayinlerinde “hu” çekmek.
Ihı: Aha, işte (işaret zamiri)

“Ir”mak: Bu kelimenin akarsu, nehir anlamlarına gelmediğini göstermek için tırnak içinde verdik. “Ir”mak fiili, Çardak ağzında “yok etmek, ortadan kaldırmak anlamlarında, özellikle beddualarda kullanılan bir kelimedir. Ör; “Karaltıların ırılsın”, karaltılarını ırım” gibi.

Iskıtmak: Yalvartmak,

İlistir: Madeni süzgeç, mutfak gereci

İnnebide: Hünnap.

İtaa: Üzerine senit konarak yufka ekmeği yapılan yaygı. Genellikle yünden özel olarak dokunur, genç kızların çeyizlerine konurdu.

İlaan: “Leğen”in Çardak ağzında söylenişi. Bu leğen, Silindir şeklinde, 75, 80 cm. çapında ve 30 cm yüksekliğinde bakırdan yapılmıştır. Genellikle hamur yoğurmak için kullanılır.

Kargaşan: Toprak altında yetişen ve patates gibi yumru şeklinde büyüyen bir mantar türü

Kabayel: Lodos. Yağmur getiren nemli ve ılık rüzgar rüzgâr.

Karakavık: Yaprakları ve etli kök-gövdesi salata olarak yenen bir yabani bitki türü (Karakavuk)

Kartmak: Baştaki yaraların kabuğu. “Kel kartmaklı” şeklinde aşağılama amacıyla kullanılır.

Kéeri: Sonra, Bundan keeri: Bundan sonra.

Kelep: Yere parelel, yatay.

Kelik: Terlik.

Kelgem: Balgam.

Kemrişmek: Daha çok eşek ve atların birbirlerin tımar etmeleri.

Kıç: Bacak.

Kıypıtmak: sevmediği biri ile karşılaşmamak için yan yola sapmak.

Kıytarık: Aralık. Özellikle kapı için Kıytarık koymak şeklinde kullanılır.

Kopmak: Koşmak, seğirtmek.

Kova: Taban suyunun yakın olduğu yerlerde yetişen, ucu dikenli ve boru şeklinde yaprakları olan bir bitki türü. Toprak damların örtülmesinde, pardı ile örtü toprağının arasına konur. Bu suretle pardının toprakla temas ederek çürümesi önlenir.

Könçek: Don. (iç giysisi anlamında)

Köpürek: Köpük,

Kötev: İyi bir şey olmadığı beddualarda kullanılmasından anlaşılan bu kelimenin anlamını tesbit edemedik. Çardak ağzında “kötevler ye” şeklinde beddua kelimesi olarak halen kullanılmaktadır. dert, çor vb. anlamlar taşıdığı söylenebilir.

Kösdü: 1. Köstebek. 2. Vücutta kendiliğinden oluşan iltihaplı yaralar.

Kösevi: Bir tarafı yanmış köz halindeki odun.

Köşek: Deve yavrusu.

Kubuz: Palavra, yalan… “Kubuz atmak” şeklinde de kullanılır. Bu söz tafsilatlı yalan hikaye anlatan kimseleri en iyi niteleyen bir sözdür.

Kurşak: Kuşak kelimesinin Çardak ağzındaki söylenişi.

Kuyruklu: Akrep.

Lakgam: Ağız dolusu. Yalnızca tükrük ve sakız için kullanılır.

Lakafos: Güçten düşmüş,yaşlı, meceli kesilmiş..

Me: Al, buyur.

Mungur: Maşrapa. Bakırdan yapılmış büyük maşrapa.

Muzmar: Zarar veren, mazarrat

Muşuldamak: Büyükbaş hayvanlar gibi gürültülü solumak. Veya, büyükbaş hayvanların nefes alıp vermesi.

Oflağa: Oklavanın Çardak ağzında söyleniş biçimi.

Oksi: Yürü, anca gidersin anlamında kullanılır.

Öğrek: Kendi başına otlaması için meraya bırakılan at veya sığır sürüsü.

Öksemek: Özlemek

Paldın: Palan. (Ör: Eşeğini dövemeyen paldınını döver.)

Pardı: Toprak örtülü damlarda, çatı malzemesi olarak, balta ile uzunlamasına yarılmış ağaç malzeme.

Pıltike: 1. Kandırma amaçlı oyun, plan veya bu amaca yönelik eylemler, politika 2. Yaltaklanma.

Puntu: Zatürree.

Sinlembeç: Saklambaç oyunu

Savak: Kambur. Beli, hastalık veya kaza sonucu deformasyona Uğrayan kimseler için söylenir.

Sası: 1.Tatsız tuzsuz, yiyecek. 2. hoşa gitmeyen söz.

Salvar: Salya.

Salpanak: Hayvanların karın bölgesindeki gevşek dokulu eti.

Seklem: Yarım çuval. Veya kişinin bir torba içinde yüklenebileceği azami ağırlığı belirten bir ölçü.

Senit: Üzerinde oklava ile hamur açılan, genellikle çam ağacından yapılan malzeme.

Seme: Aptal, budala

Selek: Eli açık, cömert.

Senek: Çam ağacından yapılan büyük boy su testisi.

Siner: (nazal n ile) İç huzuru.

Sinçi:

Siret: Yüz.

Sinerlik (veya sinercelik): (nazal n ile) : İç huzuru, mutluluk.

Siftelemek: Mısır koçanlarını tanelerinden ayırmak.

Suçukmak: Mahcubiyet. Bir kabahatten dolayı mahcup olmak, utanmak.

Sıtara: Uğur, talih, vb. Farsça yıldız anlamına gelen “Sitare” sözcüğünden geldiğini sanıyoruz. Seyrek de olsa, Çardak ağzında kullanılan “yıldızım eğri” sözündeki “ yıldız” kelimesinin çağrıştıran bu kelime, “sıtarasız”, sıtaram yok” şekillerinde kullanılmaktadır.

Sinecen: (Nazal "n" ile)Beklenmedik bir zamanda saldıran. Bu kelime, genellikle saldıracağını belli etmeden aniden saldıran köpekler için kullanılır.

Sumsak: Yumruk.

Şilfot: Sevilen yiyecek.

Şirnimek: Sırnaşmak, sataşmak.

Şivşirtlemek: 1.Kışkırtmak. 2. Dolduruşa getirmek.

Şo: Biraz uzaktaki “şu” . Aslı, “Şu o” sözcüğü olabilir. Nesnenin, işaret edenden uzakta olması halinde kullanılan bir işaret zamiri.

Talvar: 1. Basit gölgelik, çardak. 2. Asma çubuklarını üzerinde taşıması için muhtelif ebatlarda direk ve sırıklarla yapılmış düzenek.

Tapçılamak: Küçük düşürmek

Tavsıma: Bir şeyin etkisini yavaş yavaş yitirmesi.

Tatavı: Boşa, boş yere..

Tekecen: Yaprakları salata olarak yenen yabani bir bitki.

Temree: Bir tür cilt hastalığı..

Teperemeden: Aniden, birden bire.

Teskermek: Kendisi için uygun görmediği bir şeyi başkalarına önermek.

Tıpırdamak: Tahta üzerinde ses çıkarmamaya çalışarak yavaşça yürümek.

Tıngı: Maşrapa. Tenekeden yapılmış küçük veya orta boy maşrapa.

Tingildemek: Koşma ile yürüme arasında hareket etme. Genel olarak köpek yürüyüşü kastedilir.

Tise: Cam bilye ve bu bilye ile oynanan çocuk oyununun adı.

Tohur: Damızlık hayvandan elde edilen döl, yavru.

Tomsuk: Tümsek, kabarık.

Toris: Kadınların kendi aralarında kullandıkları hakaret amaçlı bir sözcük. Etimolojik kökenini ve tam anlamını tespit edemedik. Rumcadan geçme bir kelime olması akla yakın geliyor. Ancak Çardak halkının tarihte, kelime alacak kadar Anadolu Rumları ile bir arada yaşamadığını biliyoruz. Hafif meşrep tavırlı kadınlar için kullanılan bir hakaret sözcüğüdür.

Tumaa: Nezle.

Tuman: Don (iç giysisi anlamında)

Uğra: Yufka açılırken hamurun senite yapışmaması için yufkaya ve senite serpilen una verilen isim.

Usukmak: Akıllanmak, uslanmak.

Urlungaç veya hurlungaç: salıncak.

Üleş: Türkçedeki genel anlamı “pay” olan bu sözcük, Çardak ağzında “leş" anlamında kullanılır. Sözcüğün aslı, Farsça “Lâşe” olup halk Türkçesinin genel kuralına uygun olarak “l” harfinin önüne “i, ü” sesleri getirilerek “üleş” şekline dönüşmüştür.

Ümzük: Çaydanlık, ibrik gibi gereçlerin küçük ağızları.

Yağırnı: Vücudun omuz ile bel arasında kalan bölümü.

Yağır: Vücuttan ter ile atılan yağ. Vücut kiri.

Yansılamak: Taklit etmek, karikatürize etmek.(nazal “n” harfi ile.)

Yalangasdan: Yalancıktan..

Yavsı: Genellikle küçükbaş hayvanlara musallat olan küçük bir kene türü.

Yelli: Benzer. Tek başına kullanılmaz, benzetilen nesnenin adı ile birlikte kullanılır. Ör: Kara burun sıpa yelli, zeytin sırığı yelli vb.

Yeri: “Buy” kelimesi için söylenenler bu kelime için de geçerlidir. Ör: “Yeri garaltıların ırılsın”, veya “yeri kurbanlar olum” gibi.

Yıvıtmak: Saçmalamak.

Yoylu: Yaramaz, afacan...

Yönet: Doğru. Ters kelimesinin karşıtı.

Yurgu: Toprak örtülü damlarda toprağı sıkıştırmak amacıyla kullanılan silindir şeklinde taş. Loğ taşı

Zırapaça: 1. Güçlü, kuvvetli. 2. Baldırıçıplak.

Hiç yorum yok: